Bir otobüsünüz varsa, buna iyi bir şoför lazım. Otobüsü teknik olarak tanıyor olması, trafik kurallarını iyi uygulaması, direksiyon hakimiyeti, yol güvenliğinden emin olması, yolcuya ve yardımcı hizmetlilerine karşı da anlayışlı davranması gerekir.

     Ülkemizi bir yolcu otobüsü olarak kabul edersek, halkını da yolcu olarak farz edelim. Bu otobüsün şoförü başbakan, bakımını yapan, yakıtını koyan, aracı temizleyen, tamirini gerçekleştiren kısaca şoföre yardımcı olan elemanlar da bakanlar olsun. Yolcuları, hedeflerine nizami bir şekilde ulaştırmak için geçerli güzergahları ve kuralları onaylayan merci ise trafik amirliğidir. Bu yolculardan sorumlu amirlik noktası  da cumhurbaşkanlığı olsun. Çünkü yolcuların sağ salim hedefine ulaşmalarını, bu merci takip eder ve onaylar. Uygun değilse veto eder. Çünkü hedef yolcudur.

     Yolcu ise, seyahat süresince koltuğunda oturmakta, gerekli mola yerlerinde, belirlenen süre içerisinde ihtiyacını giderip tekrar otobüsüne binip yoluna devam etmekte. Şoförün talimatları doğrultusunda diğer yardımcılar gerekli çalışmalarını aksatmaksızın görevlerini yerine getirmekte. Her hizmet veren birimi de bir bakanlığa benzetebiliriz, fakat gerek yok. 

     O tarafını okuyucularıma bırakıyorum.

     Benim asıl kaygılandığım taraf şu; bizim şoför asli görevini bırakıp, trafik amirliğine soyunmuş meğer. Kendi kurallarını kendisi uyguluyor.

     Yaptığı hız ne ise, onu hız sınırı olarak belirliyor.

     Nerelerde sollama yapıyorsa, o noktayı sollama noktası olarak belirliyor.

     Durmak istediği yere park levhasını, mola vermek istemediği yere ise park yasağı levhasını koydurtuyor. Trafik işaret ve levhalarını istediği yerlerde ve istediği zamanlarda kullanıyor.

     Nereye gidileceği önceden belirlenmiş olduğundan, onu firmaya ve yolcuya bağlı olduğu için değiştiremiyor, hedef belli ama, yine de gidiş güzergahını kendisi belirliyor.

     Kendi iradesini kullanıyor, yolcuların isteği doğrultusunda hareket ettiğini ifade ediyor. Garibim yolcular da buna inanıyor. Bu da yetmezmiş gibi;

     Bu sefer de şoförün yardımcıları, farklı güzergahlara sapan kaptanın gittiği yolları fırsat bilip, başka emellerini gerçekleştirme şansını ellerine geçiriyor. Güzergahı kendi keyfiyetine göre belirleyen şoför, yaşanan pislikleri fark edince de yolcuların isyanını bastırabilmek adına, yolculara layık olmadıkları yalakalıklar yaparak, gönül hırsızlığına soyunuyor.

     Yolcuların inandığı fakat kendisinin inanmadığı değerleri ileri sürerek, yolcuları ikna ediyor. Nihayetinde:

     Her türlü pisliğin müsebbibi olan şoför, yolcuların nabzına göre şerbet vermesini iyi becerdiğinden yoluna kendi belirlediği yollardandevam ediyor. Hedefe ulaşıldığında, yolcu bagajının açılması ile bütün gerçeklikler göz önüne serilecek. İşte o zaman:

     Eğer firma sahibi bütün bu yaşananları fark ederse, vay haline şoförün!