Sunuculuğunu Aile İrşat ve Rehberlik Bürosu Koordinatörü Gülen Tapanoğlu’nun yaptığı konferans, İstanbul Üsküdar Müftülüğü Müezzin Kayyımlarından Numan Duygu’nun Tilavet ettiği Kur’an-ı Kerim ile başladı.
İl Müftüsü Galip Akın, konferansın başlamasından evvel kısa bir hoş geldiniz konuşması yaparak katılımcılara teşekkür etti. Okul Öncesi Eğitimi minik öğrencilerinin seslendirdikleri ilahilerden sonra Doç. Dr. Huriye Martı konferansını verdi.
Konuşmasında; “Samimiyetin ne olduğunu unuttuğumuz sahte bir dünyada yaşıyoruz” diye dert yananlar haklı mı bilinmez. Ama ortada bir gerçek var ki, her insan için hayatın kıymetini bilmek, samimiyetin anlamını keşfetmekten geçiyor.
Bir samimiyet durağıdır dünya. İnsanın kendisine karşı ne kadar samimi olabildiği, diğer insanlara karşı ne derece samimi davranabildiği, Rabbine karşı ne ölçüde samimiyet geliştirebildiği ile ölçülür hayat. Bazen yalnızdır insan, bazen kalabalık… Yalnızlıklar kendiyle hasbihâle vesile iken, kalabalıklar çevreyle ilişkiler kurmasına fırsat tanır. Her an bir şekilde birileriyle iletişim hâlindedir insan. Ve hayat, bu iletişimin içtenlik mi riya mı koktuğunu sınar durur.
Yavrusunun yüzüne samimi bir gülümseme ile bakabildiği, onun derdini samimiyetle dinleyebildiği ölçüde anne-baba oluyor insan. Eşine samimiyet göstermekten kaçmadığı, ona dürüst davranabildiği ölçüde eş oluyor. Yüreği yüreğe değdirdiği ölçüde aile olabiliyor… Derste, camide, alışverişte, yolculukta, ofiste, bir kız isteme merasiminde ya da bir düğün koşturmasında ne kadar içten ve duru davranıyorsa, o kadar huzur buluyor. Çevresindekilerin haklarına riayet etmede, iyiyi ve doğruyu yaşamada ve yaşanmasına vesile olmasında ne denli samimi olduğuyla imtihan ediliyor. Kısacası insan, “olduğu gibi görünme ya da göründüğü gibi olma” mesuliyetiyle yaşıyor.
“Ey Rabbimiz, her şeyin Rabbi olan Allah’ım! Beni ve ailemi dünya ve ahirette her an sana ihlasla bağlı kıl.”diye dua ederdi Peygamberimiz. Çünkü Allah’a karşı duyulan samimiyet, insanlarla olan ilişkilere de sirayet ediyor. Rabbine karşı kulluğunda samimi olmayan, O’nun rızası dışında bir karşılık beklemeden ibadet ve itaatte bulunamayan,insanlara karşı nasıl samimi olabilir ki? Tevbe bile samimi bir pişmanlıkla kabul olunuyor.
Dediği ile yaptığı birbirini tutmayan insan, Hak katında da halk yanında da sevilmiyor. Bu yüzden Peygamber Efendimiz “Mümin kendisiyle dostluk kurulabilen kimsedir. İnsanlarla yakınlık kuramayan ve kendisiyle yakınlık kurulamayan kimsede hayır yoktur.” buyuruyor.
Çevresiyle sağlıklı ilişkiler geliştirmenin mümin olmakla ilişkilendirilmesi gerçekten dikkat çekicidir. Demek ki samimiyet, imanın gözle görünür hâllerinden biridir. Söz gelimi “İman eden erkekler ve iman eden kadınlar birbirlerinin dostudurlar.” buyrulur Kur’an’da. Kadının ve erkeğin aile içinde birbirlerine destek olan, karşılıklı muhabbet ve merhamet besleyen, birbirlerinin varlığını içtenlikle benimseyen hâllerine dikkat çekilir. Küçük oyunlarla birbirini aldatmak, sahte vaatlerle kandırıp eşinin güvenini sarsmak, dünyevî menfaatlerini eşinin onuruna değişmek, gönlünü gömmek, fikirlerini ve planlarını eşinden gizlemek dostluğa sığar mı? Samimi bağlar kuramayan eşler, “Onlar (hanımlarınız) sizin için (kötülüğe karşı koruyucu) bir elbise, siz de onlar için (koruyucu) bir elbisesiniz.”ayetini anlamış olabilir mi?
Yine Kerîm Kitabımızda “Rabbin, sadece kendisine kulluk etmenizi, anne babanıza da iyi davranmanızı kesin bir şekilde emretti. Onlardan biri veya her ikisi senin yanında yaşlanırsa, kendilerine ‘öf!’ bile deme; onları azarlama; ikisine de güzel söz söyle.”buyrulur. Anne babasıyla dost olmalı, onlar için yüreğinde hesapsız ve şartsız bir sevgi büyütmelidir insan. Onlara güvenmeli, güven vermelidir. Kendisine muhtaç oldukları zaman“öf” bile demeyen bir hassasiyet ve samimiyet göstermelidir. Bu öyle bir samimiyettir ki, anne babasının dostlarını arayıp sormak, onlara izzet ve ikramda bulunmak bile Peygamberimiz tarafından “iyiliklerin en iyisi” olarak nitelendirilmiştir. Bu öyle bir samimiyettir ki, sadece kendisi için değil, anne babası için de daima hayır dua eder insan: “Rabbimiz! Hesap görülecek günde, beni, anne babamı ve inananları bağışla.” Ciğerparesine, evladına karşı da yüreğini açmalı, onu bütün benliği ile kucaklamalıdır insan. Şımarır diye korkmadan takdir edebilmeli, ne derler diye korkmadan sarılıp öpebilmelidir. Peygamberimiz gibi… “Yavrucuğum” demeli, samimiyeti iliklerinde hissetmesini sağlayabilmelidir. Sahte ilişkilerden rahatsız olur çocuklar, riyakâr tavırları hemen fark ederler. Bir anne baba, kaç yaşında olursa olsun çocuklarının kendilerini anlayabileceğini hesaba katmalı, ona inanmalı, ona karşı dürüst olmalıdır.
Sözün özü; ördüğü bütün ağlarla bir samimiyet durağıdır dünya. Hayat imtihanından birlikte geçerken, birbirinin kurdu değil dostu olmalıdır insanlar. Perdenin arkasına geçtiğinde söylediklerini perdenin önünde tekrarlayamayanlar, kaybeder… Kazananlar kimler mi?
Efendimiz (s.a.s.) açıklıyor: “Kendisi cehennem ateşine ya da cehennem ateşi kendisine haram olan kişiyi size bildireyim mi? Cana yakın, yumuşak huylu, kolaylaştırıcı kimse.”Diyerek tamamladı.
Gözlerini dünyaya ilk açtığında samimi bir şekilde hâlini anlatmaktan, ihtiyaçlarını söyleyip duygularını dile getirmekten korkmayan insanoğlu, büyüdükçe susmayı öğrenir. İçinden geldiğince davranmanın kendisine zarar verebileceği kulağına fısıldandığında şaşırır, korkar, bocalar. Sonra riya maskesiyle tanışır, ikiyüzlülük nedir öğrenir. Güvensizliği tecrübe eder, sahte tavırlara şahit olur. Taklit mi etsin uzak mı dursun karar vermeli, kendine bir yol seçmelidir. İlişkilerinin oturacağı zemini belirlemeli, karakterini oluşturan çizgiler her geçen gün derinleşirken nasıl bir insan olacağına karar vermelidir: Fıtratını koruyarak samimiyete mi sarılacak yoksa menfaatini kollayarak maskelerle mi dolaşacak? Bir toplumda yaşamak, aileden akrabalara, komşulardan mahalleye, okuldan çarşıya uzanan büyük bir zincirin halkası olmak demektir. Diğer halkalarla geliştirdiği ilişkinin kalitesi ise insanın karakteri, ahlakı ve hatta inancı hakkında ipuçları verir.
“Din samimiyettir.” hadisinin hayatta öyle çok yansıması vardır ki! Dindar insan kimi zaman bilerek kimi zaman da farkında bile olmadan samimiyetini çevresindekilere defalarca ispatlar. Çünkü o, kendisine biat edenlerden “bütün Müslümanlara karşı samimi davranmaya” dair söz alan bir Peygamberin izinden yürümektedir. Hem kula hem de Allah’a karşı samimidir Peygamberimiz. Kendisinin “Allah’ın dostu” olduğunu söylemiş, ashabı da ondan “dost” diye bahsetmiştir. Toplumdan uzak kalmayı, donuk ve yalıtılmış bir hayat yaşamayı tasvip etmemiş, aksine eziyetlerine katlanmak pahasına da olsa insanlarla ilişkisini devam ettiren kişiyi övmüştür. Onun (s.a.s.) hayata bakışında güvensizlik, insanlara bakışında düşmanlık yoktur. Aksine o, halis bir niyetin, açık bir yürekle candan bir iletişimin en nadide örneğidir.
Peygamber Efendimize göre, inanan insanlar birbirinin kardeşi olmalıdır; birbirine nefret beslememeli, haset ve kıskançlıkla ilişkilerini zedelememeli, yıkıcı etkiler karşısında birbirlerini yalnız bırakmamalıdır. “Aranızın kötü olmasından sakının. Çünkü bu mahvedici bir hâldir.” diye seslenir Allah Resûlü. Küs durmayı, lânetleşmeyi, sonu gelmeyen anlamsız tartışmaları, kabalığı, saygısızlığı, sahtekârlığı velhasıl kardeşliğe zarar veren her türlü davranışı yasaklar. “Allah için size sığınan kimseye sığınak olun. Allah için isteyen kimseye verin. Sizi davet edenin davetine icabet edin, size bir iyilik yapana karşılığını verin.”derken, güven ve samimiyete vesile olacak her türlü davranışı öğütler gibidir.
Annesi, babası, eşi, kardeşi, ustası, hocası, komşusu ya da arkadaşı kendisine karşı samimi olsun ister insan. İçi dışı bir olsunlar, dürüst davransınlar ister. Yapmacık gülümsemeleri, gösteriş kokan ikramları, abartılı tezahüratları bir kenara bıraksınlar, günübirlik hesaplarla yola çıkmasınlar, samimi olsunlar ister. Oysa Resûl-i Ekrem (s.a.s.), toplumsal ilişkilerin temeline duygudaşlığı ve sağduyuyu yerleştiren son derece açık bir ölçü belirler: “Kim cehennemden kurtulup cennete girmek isterse, Allah’a ve ahirete inanır bir hâlde ölüme kavuşsun! İnsanların kendisine nasıl davranmalarını istiyorsa o da insanlara öyle davransın!”Bu nebevî ölçüye bakılırsa, insan önce kendisi samimi olmalıdır. Aynaya bakma cesaretini gösterip kendisine sormalıdır “Ben ne kadar samimiyim?” “Samimiyetin ne olduğunu unuttuğumuz sahte bir dünyada yaşıyoruz” diye dert yananlar haklı mı bilinmez. Ama ortada bir gerçek var ki, her insan için hayatın kıymetini bilmek, samimiyetin anlamını keşfetmekten geçiyor.
Daha sonra Erzincan İl Müftülüğü tarafından hazırlatmış olduğu bir bakır işleme Doç. Dr. Huriye Martı’ya hediye edildi ve katılımcılara ikramlarda bulunuldu. Kutlu Doğum Haftası hediyelerinden dağıtıldı ve konferans sona erdi.