Arkadaşım Erdal Akpınar…

1980’lerin sonunda Erzurum’da bulunmuş dönemin “dava sahibi” öğrencileri, bir değil iki fakülteden diploma almışlardır. Bunlardan biri Atatürk Üniversitesinin verdiği resmi diplomadır,  diğeri ise bir kütüphane gibi işleyen çay ocaklarından, öğrenci evlerinden, entelektüel sohbetlerinden alınan sivil diploma. İkincisinin, ilk diplomanın gizli hazinesi olduğunu hepimiz zamanla tecrübe ettik.

 Erdal Akpınar, benim her iki üniversiteden de arkadaşım oldu. 1988 senesinde başlayan dostluğumuz,  bir fakültenin koridorunun, kitap raflarının, düşünce tartışmalarının, Türkiye’nin geleceği üzerine duyduğumuz kaygıların, sanat ve edebiyat hakkında yapılmış konuşmaların, ortak arkadaşlarımızın, planlarımızın paylaşıldığı 25 yıllık bir muhabbetin meyvesidir. İnsan uzun sürmüş dostluklarında arkadaşını, onun zihin işleyişini, ilgilerini neredeyse ezberler. Tanıştığımız yıllarda, yani henüz yirmili yaşlardayken bile sevgili arkadaşımız bir sorun karşısında soğukkanlılığı elden bırakmazdı. Bu soğukkanlılığı sayesinde meselelere, sükûnet ve sabırla yaklaşabiliyordu. Bu sakin ve sabırlı adam, “yerli” duruşu, entelektüel birikimi ve “halk bilgisi” sayesinde, nereden ve ne için konuştuğunu da daima belli ederdi. Bu yüzden Erdal Akpınar sadece bir coğrafya Profesörü değil, batı ve doğu medeniyetini, tarihi, sanatı, şiiri konuşabildiğimiz değerli bir aydın oldu; tabiri caizse o, ‘kendisine Anadolu emanet edilenler’ taifesindendir.  

 Yılda en az bir kez, hasretimi gidermek için Erzincan’a giderim. Bazı kitaplarıma ve şiirlerime akşam vakti şehrimizi çevreleyen dağların gölgesi düşmüştür. Ne zaman hüzünlü ovaya varsam, ilk olarak birkaç dostu ararım; bu benim ihmal edilmez vazifemdir. Çaldırdığım ilk telefonlardan biri de daima Erdal Akpınar’a aittir. Arkadaşımı ararken içimden geçen duyguyu en iyi İsmet Özel’in bir dizesi anlatır: “Karlı bir gece vakti bir dostu uyandırmak.” Kimdir dost? Sorduğum sorunun bilgiyle, entelektüellikle ilgisi sınırlı. Çünkü bu vasıflar pek çok insanda bulunabilecek, sonradan edinilmesi mümkün vasıflar. Erdal Akpınar, bir aydın olmanın ötesinde, dostluk yıllarımız boyunca verdiği sözleri titizlikle tutan biri oldu; acı çektiğimizde ilk kapımızı çalan ellerden biri ona aitti; mutluluğumuzu paylaşıp çoğaltanlardandı; göğe bakmasını bilen, bu yüzden yeri geldiğinde yüzü kızaran bir adamdı. Yıllar da arkadaşım çok şey kattı ve onu hem şehrimiz hem de memleketimiz için bir imkan haline getirdi.

 Yaklaşık 20 seneyi bulan kalem işçiliğim süresince, çok az insan hakkında yazı yazdım.  Çok azdı ama hepsi de gönül rahatlığıyla yazılmıştı; kalemimde mübalağa yoktur. Dostluğundan daima övünç duyduğum sevgili Erdal Akpınar hakkında şu satırları karalarken de aynı gönül rahatlığı içindeyim. Kelimelerin içinde, ondan bahsederken duyduğum sevinç saklıdır. Daha çok yıl, hüzünlü ovanın yazında, birlikte gölgelenmek dilerim; bir bağa gitmek, Fırat boylarına inmek, şehrimizi birlikte teneffüs etmek. Çok selam ederim…

                                                                                  ALİ AYÇİL