İSTANBUL (AA) - GÜLSÜM İNCEKAYA - Son yıllarda terör konsepti adı altında saldırılarla bir şiddet sarmalı içine sokulan İslam dünyasında yaşananlara karşı dünya basının duyarsızlığı, "görmezden gelme" ya da "kasıtlı" eleştirilerine neden oluyor. Bu konuda AA muhabirine değerlendirmelerde bulunan İstanbul Medeniyet Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Dekanı, Afrika Araştırmacıları Derneği (AFAM) Kurucu Başkanı Emekli Büyükelçi Prof. Dr. Ahmet Kavas, Afganistan, Somali, Yemen ve Mali'de birçok bölgede, batılı devletlerin ve ABD’nin barış adına sivil katliam gerçekleştirdiğini söyledi.

ABD’nin terör örgütleriyle mücadele adı altında gerçekleştirdiği saldırılarda daha çok sivil kaybının olmasının altında kasıt bulunabileceğini vurgulayan Kavas, "Barış gücü adına görev yapan batılı devletler özellikle hava saldırılarıyla yüzlerce insanın ölümüne sebep oluyor. Bunu yaparken de oradaki insanları terör örgütleriyle ilişkilendirerek yapıyor. Bu saldırılarda sivil hassasiyeti gösterilmemesi, akıllarda bunların bilerek ve istenerek yapıldığı kuşkusu yaratıyor. Türkiye de Afrin'de terörle mücadele ediyor. Türkiye, Afrin'de bir tane sivilin burnu kanamadan terörle mücadele edilebiliyorsa, terörle mücadele ettiğini iddia eden her ülke bunu bu şekilde yapmalıdır." diye konuştu.

"İİT ve BM Afganistan’ı cezalandırmalı"

Prof. Dr. Kavas, ABD ve batılı devletlerin istihbarat güçlerinin çok güçlü olduğuna dair iddialarına, "Bu nasıl güçlü bir istihbarat ki, terör örgütü ile sivil ayırımı yapamıyorsunuz ve sivilleri bombalıyorsunuz." dedi.

İslam İşbirliği Teşkilatı (İİT) ve Birleşmiş Milletler’in bir an önce bu sivil kayıpların önüne geçmesi gerektiğini kaydeden Kavas, "Güçlü bir istihbaratın terörist, sivil ayırımı yapmaması mümkün değil. İktidar mücadelesi olabilir, sivil mücadele olabilir, ancak bu mücadelenin sivil halkın üzerinde olmaması gerekiyor. Son olarak Afgan Hava Kuvvetleri 2 Nisan'da düzenlediği hava saldırısında Kunduz vilayetinin Daşti Arçi ilçesindeki bir medreseyi hedef almıştı. Bombardıman, medresede hafızlığı bitirenler için düzenlenen mezuniyet töreni sırasında olmuştu. Bunu yapanlar da cezasız kalmamalı. Bu görevi üstlenecek olan da İİT olmalı, çünkü İİT bütün Müslümanları olduğu çatı bir kuruluş. BM , İTT Afganistan ve ABD ile derhal ve net bir şekilde konuşmalı ve bir daha benzer bir olayın yaşanmaması için bu ülkeyi uyarmalı ve gerekli cezayı vermeli. " değerlendirmesini yaptı.

Prof. Dr. Ahmet Kavas, dünya basının, terörle mücadele adı altında yaşanan katliam gibi saldırılara karşı duyarsızlığını eleştirerek, şunları söyledi:

"Özellikle Somali, Afganistan ve Mali’de gün aşırı saldırılar düzenleniyor. Ve bu saldırılarda sürekli olarak siviller ölüyor. Dünya basını bu haberleri ya kısa bir spot olarak geçiyor ya da görmezden geliyor. Batı’da en küçük saldırıda dünyayı ayağa kaldıran Batı medyasının Müslüman kanı akınca sessiz kalması tabii ki düşündürücü. ABD'deki kadar Avrupa'daki insanların yaşama hakkı kadar diğer insanların da yaşama hakkı vardır. Bir terör grubunun kontrolündeki bölgede yaşamak zorunda kalan insanlar, onun cezasını hayatlarıyla mı ödemek zorundalar. ABD ya da yerel bir yönetimin veya bir terör grubun düzenlediği saldırıyı tek başına kınamak yetersiz. Sadece ABD'nin saldırısını tek başına kınamasının dünya medyasında yankı bulması da imkansız. Bugüne kadar medya ile ilgili bir şeylerin yapılmamış olması ciddi bir sorun. Öncü ülkelerin birlikte koordineli bir şekilde çalışmaları gereklidir. Anadolu Ajansı sivillerin ölümüne karşı yapılan bu tür saldırıları duyarlı hale getirmeye devam etmelidir."

"Müslümanlar eskiden çözüm üretirlerdi"

Prof. Dr. Kavas, Orta Çağda, Müslümanların Endonezya'dan Endülüs'e kadar birçok noktada kendi sorunlarına çözüm bulduklarını anlattı.

Müslümanların kendi sorunlarının çözümü için ABD ve Batı’dan yardım almaya başlamalarıyla sorunlarını çözemez hale geldiklerini ifade eden Kavas, şöyle devam etti:

"Müslümanlar Orta Çağ’da yani bugünkü teknolojinin olmadığı zamanlarda, kendi coğrafyalarına karşı yapılan her türlü huzur bozan şeyin çözümünü bulmuş. Müslümanlar teknoloji ilerledikçe daha fazla duyarsız hale geldi. Eskiden böyle değildi. Dünyanın neresinde olursa olsun Müslümanlar sesini çıkarır tepkisini ortaya koyarlardı. Bugün geldiğimiz nokta, birlik beraberlik kardeşlik duygusunun azaldığını görebiliriz. Avrupa, ABD, şu ülkeye terörist diyor, diğerleri de ona uyuyor. Bir yerde terörizm varsa onu ortadan kaldırmak da Müslümanların görevidir. ABD'nin, Avrupa'nın gelmesini beklemek doğru değildir. Yardımı her zaman Batı'dan beklememeliyiz. Tarihe baktığımız zaman Müslümanlar en çok Müslümanlarla savaşmıştır, Hristiyanlar da en çok Hristiyanlarla savaşmıştır. Yani kendi inançlarıyla savaş daha fazla olmuştur. Somali bunun en tipik örneği, hepsi Müslüman hepsi aynı ırktan geliyor fakat neden çatışıyorlar, bugünkü iktidarı kim elinde tutacak kim coğrafyayı kontrol edecek duygusuyla hareket ediyorlar. Bizim Avrupalıları suçlamamız, onların üzerine gitmemiz bizim üzerimizdeki sorumluluğu kaldırmıyor. Sivil yerleşimlerine ve sivil halka zarar vermeden operasyon yapılabileceğini tüm dünya gördü. Fransızlar böyle yapar. ABD böyle yapar demek değil. Çözümü üretebilecek şeyler bulmamız lazım."

Ortadoğu’da "yaratıcı yıkım" stratejisi

Ankara Yıldırım Beyazıt Üniversitesi, Psikoloji Bölüm Başkanı ve Sosyal Bilimler Enstitüsü Müdür Yardımcısı Prof. Dr. Bilal Sambur ise soğuk savaş sonrası komünizm tehlikesi bahanesi konsepti yerine ABD ve Batı’nın küresel terörizm konsepti ile dünyanın birçok yerinde olduğu gibi Orta Doğu’da da kendine alan açtığını söyledi.

11 Eylül saldırılarından sonra ABD ve batılı müttefiklerinin, küresel terörizmle mücadele adı altında Irak'ı ve Afganistan'ı işgal ettiğini anımsatan Prof. Dr. Sambur, "Buralarda hezimete uğrayan bu güçler daha sonra DEAŞ ve El Kaide ile mücadele gibi gerekçelerle Ortadoğu coğrafyasına her açıdan yerleşmiş durumdalar. Terörle mücadele adı altında gerçekleştirilen Ortadoğu'yu Müslüman coğrafyayı işgal hareketidir. Yaratıcı yıkım dedikleri bir stratejiyle bütün İslam coğrafyasının savaşlarla ve çatışmalarla yıkılmasını öngören bir stratejiyle karşı karşıyayız." dedi.

"Basın gizlemezse saldırlar sorgulanır"

Sambur, askeri müdahaleler sonucunda en büyük zararı sivillerin gördüğünü belirterek, bunun bu saldırıların direkt halka karşı yapılıp yapılmadığının sorgulanması gerektiğini kaydetti.

Bu saldırıların sivil halkların yıldırılması anlamını da taşıyabileceğini savunan Sambur, şöyle konuştu:

"Bu saldırılar terör örgütlerine zarar vermekten ziyade sivil halkın yıldırılması, kurban edilmesi ön görülmekte. Okullar, hastaneler, düğünler bombalanıyor. Sivil kayıplar çoğunlukla gizleniyor ve basına yansımıyor. Çoğu zaman ise saldırlar sonucu meydan gelen ölümler sıradan bir vaka imiş gibi gösterilmeye çalışılmakta. Avrupa ve ABD dışında insanlar öldüğünde değersiz görülüyor. İnsan hakları batılılarla eşit değil, Müslüman kanı sudan ucuz. Küresel güçler, işgalci güçler Afganistan'da Irak'ta sivil kayıpları olduğu zaman bunun savaşın kaçınılmaz sonucu olduğu, abartılmaması gereken algı yaratmaktadırlar. Savaş halinde zayiat meydana gelmesi gözüyle bakıyorlar."

Prof. Dr. Bilal Sambur, İslam dünyası medyasının, saldırı gerekçelerini ve reel rakamları yansıtması durumunda bu saldırıların ciddi anlamda sorgulanmasını sağlayabileceğini belirtti.

Müslüman ülke medyalarının, durumu dünyaya sunma konusunda çok daha etkin ve yetkin bir şekilde davranması gerektiğinin altını çizen Sambur, şöyle devam etti:

"ABD, Rusya, Fransa, İngiltere bunlar çok büyük küresel güçler. Dünya gündemini istedikleri gibi değiştirebiliyorlar. Küresel basındaki haber akışı iktidar merkezlerinin tekelinde. Dünyaya servis edilen haberlerin yüzde 80'i Batı medyası tarafından servis ediliyorlar. Bütün bunlara rağmen kendi çabalarıyla, dünyada ne olup bittiğini anlatmaya çalışıyorlar, fakat yeterli gündem oluşturamıyorlar. Hayatlarına yönelik katliamları, medyayı çok daha etkili kullanarak gündem oluşturabilirler. Yeni bir medya iletişim anlayışıyla dünyaya sunmaları gerekiyor. Müslüman toplumların medyanın gücünü fark etmeleri lazım. Eğer İslam dünyası medyası, bunu başarır ve savaşlarda çatışmalarda sivillere yönelik katliamlar gizlenmeden, dünyanın gözünün içine sokulursa o zaman bu savaşın, terörizme karşı mı yoksa sivillere karşı mı yapıldığı sorgulanmaya başlanacak."