Bu makalede Türkiye’nin Irak’a ilişkin sorunları ele alınmıştır. Türkiye’nin yaşadığı Kürt sorunu, Irak Türkleri Sorunu, Fırat ve Dicle sorunu sırasıyla ele alınarak incelenmiştir.

A- PKK TERÖRÜ VE KÜRT MİLLİYETÇİLİĞİ SORUNU

Dini, siyasi, ekonomik, stratejik vb. hedeflere ulaşmak için sivil halka, yerel yönetimlere, hükümetlere ve resmi kurum ve kuruluşlara karşı baskı, yıldırma, her türlü şiddet ve gayri hukuki unsurların kullanılmasını ifade eden kavrama “terör” denir.([1])

Hükümetlere, yerel yönetimlere, sivil halka ve resmi kurum ve kuruluşlara karşı terör unsurunu organize şekilde uygulayan, kullanan ve terörzim faaliyetlerini yöneten gruplara “terör örgütü”; terörizm faaliyetlerini uygulayan şahıslara ise “terörist” denir.([2])

Teröristler ve terör grupları yani terör örgütleri insanlığa karşı suçları, uyuşturucu madde ticareti suçu, kaçakçılık suçu gibi suçları işlemekte, bunları kordine edenerek terör örgütüne gelir ve militan sağlamaktadır. Terör örgütleri organize suç unsurları oluşturarak, gelir elde ederek ve militan kazanarak “terörizm” teşkil etmektedirler.

Türkiye’de ki Kürt sorunun en önemli temeli PKK terörünün varlığı ve silahlı eylemleri sonucu yarattığı güvenlik sorunudur. PKK terörünün zamanla güçlendirdiği Kürt kimliği ve milliyetçilik akımıda Türk dış politikasını etkilecek bir sorun teşkil etmektedir.([3])

PKK Terörü ve Türkiye’nin Güvenliği

Terörist başı Abdullah Öcalan(Apo) 1973 yılında Ankara’da temellerini attığı PKK (Kürdistan İşçi Partisi) terör örgütünü Diyarbakır’ın Lice ilçesinin bir köyünde kendisine “apocular” diyen arkadaşlarıyla beraber kurmuştur.([4])

PKK terör örgütünün ilk belgelerinde Kürdistan bölgesi içinde İran, Irak, Suriye ve Türkiye’de ki Kürt kökenli insanları örgütleyerek sömürgeci olarak nitelendirdiği devletlerin sömürgesinden kurtularak, demokratik ve birleşik bir Kürdistan inşa etmektir.([5])

PKK terör örgütünün belittiği amacına ulaşmak için kurulduğu tarihten terörist başı Apo’nun yakalndığı tarihe yani 15.02.1999’a kadar toplam 6036 saldırı, 3071 bombalı eylem, 388 gasp, 1046 adam kaçırma olayı gerçekleştirmiştir. Yargıtay’ın birini derece mahkemesinin terörist başı Apo’ya ilişkin kararını onaylayan kararında, bütün eylemlerin “ ulusal ve uluslararası hukuk literaründe kabul edildiği üzere; doğrudan doğruya masum insanları hedef alan, kitleleri korkutup sindirmeyi amaçlayan nitelik ve nicelikte mutlak terör eylemleri olduğu hususunda kuşku bulunmamaktadır.” denilmektedir.([6])

PKK terör örgütü Apo’dan talimat alarak eylemlerini gerçekleştirmekte ve örgütün düzenini terörist başının talimatlarıyla düzenlemektedir. PKK terör örgütünü Türk Devleti bata olmak üzere bir çok Devlet terör örgütü kapsamında listelerinde değerlenmektedir. Ancak PKK ve bir takım Kürt örgütleri PKK’yı bir terör örgütü değil, bir gerilla ve ulusal kurtuluş hareketi olduğunu ileri sürmektedir.([7])

Türkiye Devleti PKK ile mücadelede başarıya ulaşabilmesi için PKK’yı terör örgütü tanımlamasını en iyi şekilde yapmalı uluslararası alanda ve diğer Devletlere en iyi şekilde aktarması gerkmektedir.([8])

Terör Kavramı günümüzde çok gelişmiş bir biçimde tanımlanmaktadır. Dini, siyasi, ekonomik, stratejik vb. hedeflere ulaşmak için sivil halka, yerel yönetimlere, hükümetlere ve resmi kurum ve kuruluşlara karşı baskı, yıldırma, her türlü şiddet ve gayri hukuki unsurların kullanılmasını ifade eden kavrama “terör” denilmektedir. Bu çerçevede terör şu dört ana özelliğe sahip görünmektedir([9]):

Çatışma durumlarında korkutma stratejisi

Bu stratejinin bir kişi yada grup tarafından kullanılması

Anılan bu korkutma stratejisinin diğer siyasal mücadele yöntemleriyle birlikte kullanılması

Baskı ve zorlamayı bir araç olarak kullanan kişi yada grupların bu stratejiye zaman zaman başvurmasıdır.

Temel özellikleri belirtilen teröre başvurmak, siyasal ve stratejik bir seçenek olmakla beraber bilinçli bir seçimin ürünüdür. Terör gruplarının teröre başvurmalarındaki mevcut amaç meşruiyet değil, etkinliktir.([10])

Günümüzde uluslararası hukukta terör kavramının yetersiz şekilde olmasından dolayı, bir eylemin terör mü yoksa ulusal kurtuluş hareketi mi olduğu belirsizlikle karşılanmaktadır. Ulusal kutuluş hareketlerinin bir ,devlete saldırısı terörizm olarak adlandırılıp adlandırılmayacağı konusunda Devletlerin tarfsızlığı bu belirsizliği tetiklemiştir.([11])

Ulusal kurtuluş hareketlerinin savaşçılarını “gerilla savaşçısı” olarak nitelendirmesi göz önünde bulundurularak PKK terör örgütü aynı yaklaşımı sergileyerek kendisi ulusal kurtuluş hareketi olarak tanımlamıştır. Gerilla savaşı ile ulusal kurtuluş hareketinin savaşan satatüsü kazanması hedeflenmiş faka NATO devletlerinin tutumu gereği bu statüden faydalanma niteliği taşıdığı söylenemez.([12])Çünkü bu terim bağımsız devletlerde değil sömürge devletlerde sömürge milletlerin kendi kurtuuş mücadelesini oluşturması için tanımlanmıştır.

Uluslararası hukukta self-determination ilkesi tanımlanmıştır. Bu ilke ile her halk kendi kaderini kendi eliyle tayin edebilir demektedir. PKK bu haktan faydalanabilir mi? BM karalarına baktığımızda ayrımcılıkamacıyla bu ilkeden yararlanılmayacağı açıkca belirtilmiştir. PKK terör örgütü ayrılıkçı bir strateji ve yöntem izleyerek halkı birbirine düşürdüğü için ve Türkiye Devleti tarafından Kürt halkının bu ilkeden yararlanmasını isteyecek bir ayrımcılık izlenmediği için bu ilkeden yararlanılamayacaktır.([13])

Uluslararası hukuk bakımından incelendiğinde PKK’nın bir terörist grup olarak tanımlanması gerektiği ortadadır. Türkiye Devleti PKK terör örgütü ile mücadele edebilmesi için PKK’nın terör örgütü olduğunu uluslararası areneda tanımlamalı anlatmalı ve üçüncü Devletlerede tanıtmalıdır. PKK’yı takip ederken bürokratik olarak bir tanımlama olmaması için Dışışleri Bakanlığı yetkilileri ve Türkiye’nin temsilcisi konumunda ki şahışlar tarafından bir irtibat kurulmadan istihbarat aracılığıyla bu durum gerçekleştirilmelidir. Türkiye PKK ile mücadelede eylemlerin engellenmesi kapsamında uluslararası hukuka uygun olarak sınırdışı operasyonlarını ve uluslararası alandaki temaslarını sürdülmelidir.([14])

Kürt Milliyetçiliği ve Kürt Ulusal Hareketi Sorunu

Kürt sorunu Cumhuriyetin kuruluşuna dayandırılmakla beraber 1970 yılının ortalarında yoğunlaşmıştır.([15])

Osmanlı İmparatorluğu’nun parçalanmasıyla Türkiye’de, Irak’ta ve Suriye’de Kürt sorunu ortaya çıkmış ve yerleşik Kürtlerde milliyetçilik düşüncesi artmıştır. Bu bölgede yaşayan Kürtlerin bu düşüncesi İngilizler tarafından desteklenmiştir ve Serv Antlaşmasında kendini göstermiştir. Serv Antlaşmasının yerini Lozan Antlaşması alınca Türkiye’deki bazı Kürtlerin milliyetçilik duyguları artmış fakat kendini gösterme ve kabul görme olasılığı olmamıştır.([16])

Kürt ulusal hareketinin temsilcisi olduğunu PKK terör örgütü ileri sürmüş ve bu görevi sürdürdüğünü ifade etmiştir. Ulusal harekat görevini sürdürdüğünü ifade eden PKK terör örgütü ilk başta saldırılar düzenlemeyi tercih etmiştir. Terör örgütü başı Apo tutuklanınca saldırılı eylemlerini azaltarak siyasal zeminde hareket etme söyleminde bulunmuştur.

Kürt siyasal hareketleri Irak, Suriye ve Türkiye’de ABD ve İngiltere tarafından desteklenmiştir. Irak’taki Kürt hareketi ABD tarafından dostluk hareketi olarak nitelendirilmiş ve Irak’taki oluşumara destek verilmiştir.Barzani ve Talabani Kürt hareketlerine destek verilmiş, aralarındaki sorunlar çözümlenmiş ve günümüzde Irak’ta Bölgesel bir Kürt yönetimi inşa edilmiştir.([17])

Türkiye’d3e 1960’lı yıllardan sonra Kürt siyasal hareketi ortaya çıkmıştır. Bu hareketin ve Kürt milliyetçiliğinin en önemli kaynağını PKK terör örgütü oluşturmuştur. Kürt kimliği konusunda Türkiye’de siyaset yapan HEP, HADEP, DEHAP, DEP, DTP, BDP ve DBP gibi partiler yada gruplar olmuş ve zaman içerisinde PKK terör örgütü merkezli bir yol izlemişlerdir. Aynı temellere sahip HDP ise Türkiye Partisi söylemiyle yoa çıkarak siyaset yapmak istemiştir fakat o da çözüm süreci ve diğer durumlarla PKK terör örgütü ile irtibatta bulunmuş ve aynı tabanlı siyasete devam etmiştir.([18])

Kürt Ulusal Hareketinin ilk hedefi Irak, Suriye, İran ve Türkiye’deki Kürt halkını önce özerkliğe sonra özgürlüğe kavuşturarak büyük Kürdistan’ı inşa etmektir. Daha sonra oluşan siyasal gelişimlerle zaman zaman özerk ve güçlü toplum anlayışını savunmuşlardır fakat büyük Kürdistan hayalinden vazgeçmemişlerdir. PKK terör örgütünü meşru gösterme hedefleri için çalışmışlardır.([19])

Günümüzde Irak’ın kuzeyinde bir Küdistan Bölgesel yönetimi inşa edilmiştir. Büyük Kürdistanın Irak ayağının temelleri atılmış ve diğer ülkelerdeki temllerini atarak büyük hedeflerine ulaşmak istemektedirler. Türkiye bu hususta dikkatli olmalı dil, kültür ve siyasal özerklik konusunu gündeme bile getirmemelidir. Hatta Irak’ın kuzeyindeki oluşumun resmiyet kazanmaması için devlet düzeyindeki görüşmelere son verilmelidir.

B- IRAK TÜRKLERİ, FIRAT VE DİCLE SORUNU

Irak Türkleri Osmanlı İmparatorluğu döneminde genellikle Irak’ın kuzeyindeki Musul vilayeti sınırlarındaki Musul, Kerkük ve Süleymaniye sancaklarına yerleşmişlerdir. Irak Türkleri(Türkmenler) günümüzde o bölgede yoğun olarak yaşamlarını sürdürmeye devam etmektedirler.([20])

Irak Türkleri veya diğer adıyla Türkmenler sorunu misakı milli sınırları içerisinde yer alan Musul, Kerkük ve Süleymaniye’nin Lozan Antlaşmasında çözüme kavuşturulmamasıyla başlamıştır. Türk Heyeti Musul vilayeti ve içerisinde bulunan Kerkük, Musul ve Süleymaniye sancakları istemiştir fakat İngilizlerin karşı çıkmasıyla bu sorun çözüme kavuşturulamamıştır. Bu sorunun BM’de yani o dönemki Milletler Cemiyetinde görüşülmesi talep edilmiş ve Türk Heyetinin bütün cabasına rağmen Musul vilayetinin Irak sınırları içerisinde kalmasına kara verilmesiyle Türkmenler sorunu ortaya çıkmıştır.Böylece misakı milli sınırları içerisindeki Musul emperyalist devlerlerin elindeki Irak’a Ankara Anlaşmasıyla verilmek zorunda kalınmıştır.([21])

Türkiye, Irak’ta Osmanlı İmparatorluğu’nun Türkler ve Müslümanlar üzerinde izlediği politikayı izlemiş ve Müslümanları ve Türklerin azınlık olarak tanımlanmayacağını asli unsur olarak ele alınabileceğini ifade etmiştir. Ayrıca Türkiye’nini “Müsüman olmayan azınlıklar” kavramını kabul etmesiyle, Irak’ta Türkler azınlık olarak ele alınmamıştır.([22])

Birinci Dünya Savaşı ve Ankara Antlaşması sonrasında, Türkmenlerin geleceği İngiliz mandası altında kurulan Irak Krallığı’nın insafına bırakılmıştır. Krallık yönetimi ise Irak Türklerine, İngilizlere ve Irak Kralı Faysal’a karşı tutumlarından dolayı sindirme, sürgün ve katliam politikalarına başvurmuştur. Böylece Irak Türkleri Sorunu dahada şiddetlenmiştir.([23])

Irak’ta Kürtlere tanınan hakların Türkmenlere tanınmaması üzerine Türkiye, Kürtlere tanınan hakların Türkmenlere de verilmesi tezini savunmuş ve her ortamda dile getirmiştir.([24])

Kürtlerin Türkmenlere katliam yapması ve Irak hükümetinin Türkmenleri zorunlu göçe tutarak Türkmen coğrafyasının demoğrafik yapısının değiştirilmesi sorunları tetiklemiş ve Türkiye’nin tutumunu etkilemiş ve Türkmenlerin korunması için her daim mücadele verilmiştir. Türkiye halen Kürtlere tanınan hakların ve özel statülerin Türkmenlere tanınması taraftarıdır.

Irak hükümetinin Kürtlere özel statü tanımlaması ve Türkmen Bölgelerinide bu statülü alanda Kürtlere tahsis etmesi üzerine tartışmalar büyümüştür. Hala Türkmenlere bir statğü tanımlanmamıştır. Türkiye bu sorunun çözümlenmesi için her türlü girişimi yapmayı sürdürür görünmektedir.

Fırat ve Dicle sorunu, Türkiye’den doğun sınır katedrek yurtdışında yani Suriye ve Irak’ta son bulan akarsular üzerine yapılan barajlarda su tutulmasıyla ortaya çıkmıştır. Türkiye’nin bu barajlarda su tutması devletler arasında fikir ayrılıklarınan neden olmuş ve sorunların ortaya çıkmasına sebep olmuştur.

Türkiye Güneydoğu Anadolu Projesi ile Fırat ve Dicle üzerine barajlar kurarak hem ekonomik kalkınma ve tarımsal kalkınmayı hedeflemiştir hemde bölgede oluşturduğu barajlarla terör yollarını engellemeyi hedeflemiştir. Irak ise bunu devletini zora sokmak için yapıldığını ifade etmiştir.([25])

Fırat ve Dicle sorununda birici problem akarsu üzerinde kullanım hakkı mı yoksa paylaşım hakkı mı mevcuttur. İkinci problem ise yeterli miktarda su bırakılmaması Irak halkını zora sokmak için mi yapılmaktadır. Irak’ın işgali ve Kürt sorunu yüzünden şimdilik Fırat ve Dicle sorunu ikinci planda değerlendirilmektedir.([26])

SONUÇ

Türkiye’nin Irak’a ilişkin sorunları ele alınırken öncelikle Kürt sorunu ve Kürt Ulusal harekatı sorunu ele alınmış ve incelenmiştir. Irak içerisinde ki Kürt problemleri ve sınırdışı tehditleri ifade edilmiştir.

Daha sonra Türkiye’nin Irak ile ilgili olan Irak Türkleri’nin sorunları incelenmiş, yapılan insan hakları ihlalleri diğer halklara tanınıpta Türkmenlere tanınmyan haklar ifade edilmiştir. Bunlar incelendikten sonra Irak’a ilişkin Fırat ve Dice sorununa değinilmiştir. Sonuç olarak Irak’a ilişin sorunlar ele alınıp incelenerek ifade edilmiştir.