Yönetmenliğini Bilal Kalyoncu ve Halil Sarı'nın yaptığı 'Ülkücüler' belgesel filmi, Alparslan Türkeş'in ölüm yıl dönümünde gösterime girdi.
80 öncesi Ülkücülerin çektiği sıkıntıları mücadeleleri ve cezaevi güncelerini anlatan Ülkücüler Filmi gösterime girdiği günden bugüne kadar yoğun bir ilgi almış durumda. Belgesel nitelikli film olması nedeni ile oldukça yoğun bir talep alması ise filmin takdire şayan olduğunu göstermekte.
 
Bugüne kadar 80 li yılların hep sol gözden ve sol söylemlerden anlatıldığını ve artık Evrenle hesaplaşma parolası ile yola çıkan film yapımcıları Bilal KALYONCU ve Arif İLKE  yaptıkları açıklamada ‘’ Ülkücüler ilk kez kendilerini bir belgesel filmde anlatacak. 6 Nisan’da vizyon giren filmde ülkücüler acı dolu bir dönemi gün ışığına çıkarıyorlar…
Siyah Türk Film Şirketi kurucuları Arif İlke ve Bilal Kalyoncu tarafından çekilen film ilk kez Ülkücü camianın sesi olacak. 80 önemli ismin yer aldığı filmde bazı çatışma sahneleri de canlandırma yöntemiyle beyazperdeye aktarıldı. Vizyona girdiği günden beri büyük tartışmalar yaratan filmi yapımcıları Arif İlke ve Bilal Kalyoncu anlattı:

Ülkücüler bunca saldırıya rağmen hep sustu… En çok işkence görenlerden olmalarına rağmen hiç anlatmadılar… Peki, niye sustular?
Arif İlke: Ülkücüler hep sustu, çünkü devletlerini ve milletlerini çok sevdiler… İdama yürürken bile yaşasın beni asan devletim demekten gurur duydular. Onların derdi devlet değildi, onların derdi düzenleydi, bu düzenden beslenen vampirlerleydi… Bu sebeple “Yaşasın devlet, yıkılsın düzen dediler”. Ancak Ülkücülerin bu suskunluğunu fırsat bilen şer zihniyetler, savaş taktiklerini stratejik bir kısma, Ülkücülerin hiç bulunmadığı medya alanına çektiler.

Yıllardır ağırlıklı olarak görsel ve yazılı alanları ellerinde bulunduran dünyaya sol gözü ile bakan zihniyet, bu toprakların imali olmayan düşünceleri ile yaptıkları çalışmalar doğrultusunda Türk toplumunu değerlerinden dolaylı yollardan uzaklaştırmıştır. Türk Milleti başka toplulukların zihniyet elbiselerini giyinmek zorunda bırakılmıştır. Bu sinsi yöntemler ile geçmişte kullandıkları anarşist kimliklerinden kendilerini kurtarmak istemişlerdir. Dönemin en çok zülüm gören, Anadolu’nun yağız delikanlıları olan ülkücüler, yapılan bu çalışmalar ile itibarsızlaştırmak istenmiştir. Yalan yanlış, gerçek tarihten yoksun düşünceler ve çalışmalar ile toplumumuz ülkücülere karşı kışkırtılmış, olumsuz bir ülkücü tipi ve algısı zihinlerde üretilmiştir. Ellerinde bulundurdukları sinema sektörü ile Deniz Gezmiş gibi vatan ve millet düşmanlarını halk kahramanı haline getirmişlerdir. Bu sayede de, bu gibi karakterlerin kişisel malzemelerini(parka, ayakkabı çakmak gibi..)kapitalist bir sektör oluşturmuş ve inanılmaz para gücüne ulaşmışlardır. Bu ihanetleri olumsuz somut yaklaşımları da sinema yöntemi ile toplumumuzun vicdanında meşru hale getirmişlerdir. Süleyman Özmen’in Fatih, Dursun Önkuzu’nun Bilal-i habeş, Gün Sazak’ın bir Abdulhamid olduğunu görmediler…

Bilal Kalyoncu: Oysaki ülkücüler kırk yıl önce hangi söylem ve pratik içerisinde ise bugünde aynı tavrını korumaktadır. Ülkücüler, Türklük bedenimiz İslamiyet ruhumuz dediklerinden dolayı faşist damgası yemişlerdir. Hâlbuki onlara faşist diyenler, Ülkücülerin Osmanlının mirasçısı olduklarını unuttular… Ülkücülerin Tarihteki tüm Türk hanedanlarının uzantısı olduklarını görmediler… Ülkücü hareketin referansı Fatih'tir, Alparslan'dır, Türk tarihinin derinlikleridir. Çanakkale’de verilen mücadele ne ise, Sütçü imamın attığı kurşun ne ise, İstiklal harbi ne ise ülkücü harekette o'dur. Kurtuluşun reçetesi ve her dönemin milli refleksidir. Süleyman Özmen’in Fatih, Dursun Önkuzu’nun Bilal-i habeş, Gün Sazak’ın bir Abdulhamid olduğunu görmediler… Alparslan Türkeş’in Atilla’dan ne farkı vardı o günlerde… Hepsi modern haçlılarla savaştı, Türk’ün ve İslam’ın sancağı oldular ve şehit düştüler…

Toplumumuzun arasına Berlin duvarı örenler bunları hiç görmedi, göremezdi…
Arif İlke: Ülkücü camia, her zaman hoşgörünün zirvesinde geniş bir gönül hareketi oldu… Bu sebeple Arap’ı, Kürt’ü, Laz’ı, Çerkez’i tartışılmaz bir gerçekte birleştirdi… Allah davasında… Toplumumuzun arasına Berlin duvarı örenler bunları hiç görmedi, göremezdi… Onların gönül gözü kapalıydı, merhametleri tükenmişti… Ülkücü hareket Allah'ın ve Resulünün ve yüce kitabının davasını savunmaktadır. İdama yürüyen Pehlivanoğlu'nun “Mustafalar ölür, Allah davası ölmez” cümlesi aslında her şeyi özetlemektedir.

İşte bizler de bu gerçekleri görerek düşüncelerimizi pratiğe geçirdik. Bu sebeple bizim için manevi değeri ölçülemez bir eser ortaya çıkardık… İnşallah 6 Nisan’da da Türk Milletinin huzuruna çıkaracağız…

ÜLKÜCÜLER Filmi çağımıza seslenen bir nasihat olacaktır.
Bilal Kalyoncu: Orhun hitabelerinin Türk milletine verdiği nasihat ne ise, Şeyh Edebali'nin Osman Bey'e verdiği nasihat ne ise, ÜLKÜCÜLER Filmi de çağımıza seslenen nasihat olacaktır.

ÜLKÜCÜLER FİLMİNİN gişe rakamları dışında manevi çok önemli hedefleri var…

HEDEF 1: Toplumdaki yanlış ülkücü imajını yıkmak…
Arif İlke: Mesela, ülkücü mafya denilen bir olgu 1980 öncesi yok. 1980'den sonra gerçek ülkücülerin cezaevinde haksız sebeplerle tutulması sonucu, dışarıda ülkücü görünümlü kişilerin belli odaklara hizmet etme çerçevesinde bir ülkücü mafya yapılanmasına girdiklerini, gerçek ülkücülerin bunu 1985'ten sonra fark ettiklerini filmimizde göreceğiz.

Ülkücü Hareketin bir ırk hareketi gibi gösterilmesi de tamamen yanlış... “1980 öncesi ve sonrası on binlerce Kürt kökenli vatandaşımız Ülkücü Hareketin içerisinde, Türk Milletini millet yapan değerlere hizmet etmiş, bu uğurda cezaevlerine düşmüşlerdir. Örneğin, Hikmet Tekin bir Kürt, bir Ülkücü olarak Bingöl Belediye Başkanı seçilmiş ve şehit edilmiştir. 1980 öncesi Türkeş Diyarbakır'da, Van'da, Bingöl'de yüz binleri ellerinde Türk bayraklarıyla yürütmüştür”

HEDEF 2: 12 Eylül darbesi zihniyetiyle hesaplaşmak…
Bilal Kalyoncu: Ülkücüler toplumun milli ve kültürel değerlerini savunurken, darbe ülkücü hareketin siyasi değerlerini yargılamıştır, Türk gencinin milli reflekslerini köreltmeye yönelik bir yargılama yapılmıştır. 12 Eylül darbesinde sanık sandalyesinde Türk Milliyetçiliği vardır… Türk Milleti vardır… İşte günümüzde milli reflekslerimizin kaybolduğunu görmekteyiz, darbenin Türk Milleti'ne en acı armağanlarından birisi bu sonuçlardır… O gün Ülkücüler, Allah davasını ve onun sancağı olan Türk Milletinin davasını savundukları için yargılanmışlardır… Haksız yere yüzlerce ülkücü idam ile yargılanmıştır, acıların tarifi olmayan fiziki ve manevi işkenceler görmüşlerdir… 9 yiğit adam haksız yere idam edilmiştir… Darbe zihniyetinin şaşkınlığı özetleyebilecek bir örnek: Ülkücüler, 1980 öncesi Ecevit hükümetini eleştirmek için pazarda "patlıcan pahalı" diye eylem yapıyorlar, bu eylemden dolayı sıkı yönetim mahkemesinde yargılanıyorlar, "patlıcan pahalı deyip halkı silahlı mücadeleye sevk ettin" diye hapis cezası alıyorlar… “

Filmimizde İhtilâl mahkemelerinin nasıl hukuk normlarından yoksun kurulduklarını göreceğiz. Akşam saat 19.20'de yapılacak yargılamanın sonuç tutanaklarının saat 19.00'da televizyonda haberlerde sunulduğunu göreceğiz… İşte Ülkücüler böyle bir adalet içinde yargılanıp, yıllarını ağır işkence dolu hapishanelerde geçirdiler… Artık bunların hesabını sormanın vakti geldi! Filmimizin bu konuda önemli bir görev ifa edecektir…

HEDEF 3: Ülkücü Şehitlere ahde-vefa gösterebilmek…
Bilal Kalyoncu: Ülkücüler filmi milletin değerlerine sahip çıkabilme çabası. Biz ülkenin varlığının ve geleceğinin teminatı olan ülkücü harekete ve onun sembolleşen kişi, kurum ve değerlerine teşekkür çalışması yapıyoruz... Bir ülkücü babadan “bu ülke için güzel bir şeyler yap” oğlum öğüdünü almış biri olarak, herkesin bu ülke için bir şeyler yapabilmek adına insanların neleri feda ettiğini bilmesini istiyorum... Ülkücüler, komünizm tehlikesine, Sovyet yayılmacılığına karşı, mallarıyla, canlarıyla savaşmış binlerce şehit vermişlerdir... Ne için? Türk Bayrağının ilelebet dalganabilmesi için...

Arif İlke: Filmimiz bu ülkeye karşılıksız hizmet etmiş ülkücülere vefa hareketidir... Özellikle son yıllarda 1980 öncesi dönemi tek taraflı olarak, ülkücülere karşı kin ve nefret duyguları oluşturacak biçimde ele alan televizyon dizilerinin ardından işimizin çok kolay olmadığını biliyoruz... Ama biz Türk milletinin sağ duyusuna güveniyoruz, bu milletin sağ duyusu her zaman Hak’tan ve haklı olandan yanadır, buna inanıyoruz...

Filmden Sahneler…
Film’de Gün Sazak, Mustafa Pehlivanoğlu, Selçuk Duracık, Fikri Arıkan, Ali Bülent Orkan, Hüseyin Kurumahmutoğlu, Süleyman Özmen ve Dursun Önkuzu gibi simge ülkücü şehitlerin hikâyelerine de yer verdik…

Gün Sazak, şehit olmayı istedi ve şehit oldu.
Bilal Kalyoncu: Filmimizin unutulmayacak sahnelerinden biri Şehit Bakan Gün Sazak’a ait… Rahmetli Gün Sazak kanser olduğunu öğreniyor ve Alpaslan Türkeş'in yanına geliyor, "Çok üzgünüm, aslan gibi gençler çatışmalarda ölürken ben böyle bir hastalıktan öleceğim, bu bana çok koyuyor" diyor. Bunun üzerine Türkeş Bey; "Gün Bey biz inançlı insanlarız Allah'ın ne yazdığını bilemeyiz" diyor ve Gün Bey'i Amerika'ya tedaviye gitmesi için ikna ediyor. Gün Sazak, ABD'deki tedavisinden döndükten sonra öldürülüyor. Gün Bey, şehit olmayı istiyor ve şehit oluyor...

Arif İlke: Kitaplarda olmayan, bugüne kadar hiç dile getirilmeyen gerçekler gün yüzüne çıkacak. Ülkücülerin uğradığı kıyım... Zeytinburnu ve Gaziosmanpaşa ilçe başkanlarının katledilişleri... Gaziosmanpaşa İlçe Başkanlığı'nın çaycısı Türkeş'in yanına gidiyor, "Efendim bütün arkadaşlarımızı şehit ettiler. Atayacak ilçe başkanı bulamıyoruz" diyor, Türkeş, "Evladım sen varsın ya" diyor, çaycıyı ilçe başkanı olarak atıyorlar, 1 hafta sonra çaycı da şehit oluyor. Bir işçi hareketi olduğunu söyleyen Marksist - sosyalist hareket Ümraniye'de, sadece ülkücü oldukları için 5 işçiyi katletmiştir. Bunlar hiçbir kitapta yok… Anlatılmıyor, birileri tarafından sürekli saklanıyor… Ama biz filmimizde geniş bir yer verdik, kimse merak etmesin bu dava uğruna şehit olanlar mezarlarında şimdi biraz daha huzurlu yatacaklar…

İdamlar…
Arif İlke: Ali Bülent Orkan’ın, Eyüp Türkmen ile buluşmak için idama koşarak gitmesi… Selçuk Duracık’ın kendisini asan cellâtla bile helalleşmesi… Fikri Arıkan’ın her şeye rağmen dik duruşu, arkadaşını kurtarmak için kendisinin idamı tercih etmesi… Bunlar unutulmaz sahneler olarak filmimizde yer alıyor… Seyircilerimizin yaşayacağı manevi doyumu hesap etmek imkansız…

Bilal Kalyoncu: Çekimler sırasında, ülkü devlerinin o sancılı günlere döndüklerini ve geçmişlerini yeniden yaşadıklarını gördük... Kimi gözyaşlarıyla anlattı yaşadıklarını, bizleri ağlattı... Kimi hiç beklenmedik bir anda, tabutunu taşıdıkları bir arkadaşlarının ardından yazılan marşı başladı okumaya... TV filmlerinde renkli anlatılan o günler, hep acı hep keder hep ölüm... Yaşananların hepsi vatan savunması, hepsi gurur kaynağı... Etkilenmemek mümkün değil... İzleyenlerin nefes almadan izleyeceği bir film olacak.’’ dediler.