“Ol mahiler ki derya içredir, deryayı bilmezler.” Ünlü Türk şairi Fuzuli’ye ait bu dizede birçok toplumsal olaya işaret edilmektedir. Denizin içerisinde, denizden habersiz yaşamak büyük bir talihsizliktir. Üzerinde yaşayıp ve birçok nimetlerinden yararlandığımız cennet vatanımızın değerini bilemeyenlere ne demeli? 
Ünlü Fransız yazarlardan birisi bütün yazılarını Eyfel Kulesinde bir mekânda yazar. Bu durum dikkatinden kaçmayan bir adam, bir gün ünlü yazara “ Sanırım Paris’te en çok Eyfel Kulesini beğeniyorsunuz?” Diye sorar. Ünlü yazarın cevabı ilginçtir. “Evet, belki ama Paris’te Eyfel Kulesini göremediğim tek yer de yine burasıdır.” 
İnsan psikolojisi, çoğu zaman insanı yaşadığı ortamın farkında olmamaya, elindekilerin değerini bilmemeye itmektedir. İnsan bunların varlığını ise ancak kaybetme tehlikesi başladığı zaman anlamaktadır. Tabiî ki iş işten geçmemişse…
Ülkemiz yakın tarihte birçok talihsizlikler yaşamış ve bu sıkıntılı günlerin üstesinden inancı ve vatanına olan aşkı sayesinde gelmiştir. İşte Çanakkale Savaşı yıllarında bu ülke insanının yaşamış olduğu acılar, vatana ihtiyacı olanları, vatanın farkında olanları çok derinden etkilemişti. Günümüzde ise geçmişte yaşanmış bu trajediyi değil yüreğinde hissetmek, duymak istemeyen birçok insanın varlığı ise çok üzücüdür. O insanların, bugünlerde var olan nimetlerin bedelini nasıl ödediklerini ise tarih bizlerin gözlerine sokarcasına göstermektedir. 
İşte biricik evladı Hasan’ı cepheye gönderirken şu sözleri söylüyordu gariban ama cesur Anadolu kadını.
Oğul! Dayın Şıpka’da, baban Dömeke’de, ağaların da sekiz ay evvel Çanakkale’de şehit düştüler ve oralarda yatıyorlar. Bak, son yongam sensin! Minareden ezan sesi kesilecekse, caminin kandilleri körlenecekse sütlerim haram olsun, öl de köye dönme. Yolun Şıpka’ya uğrarsa dayının ruhuna Fatiha okumayı unutma! Haydi, oğul, Allah yolunu açık etsin.”
Daha altı ay gibi kısa bir zaman sonra, şehit çavuş Hasan’ın koynunda henüz yeni okuduğu ve cevabını yazmaya fırsat bulamadığı, anasının manzum bir şekilde yazdığı şu mektubu çıkıyordu. 
Oğlum Hasan, üç aydır ki mektubunu almadım,
Gece, gündüz hayır duanızdan geri kalmadım,
Sen onbaşı olmuş idin, Akşehir’den giderken.
Çavuş oldum diye yazdın, tabur cenge girerken,
Zafer için her cengine yedi hatim adadım.
Allah korusun ocağımda sensin kolum kanadım.
Yaradanım sana nasip ederse şahadet,
Odur kulluk Hakka, vatan millet için ne devlet
İmam dedi; Çanakkale’de ulu, sanlı cenk olmuş.
Düşmanların siperleri bastan basa leş dolmuş.
Derelerden, tepelerden seller gibi kan akmış.
Korkak düşman geri kaçmış, toplarını bırakmış,
Sen o kanlı derelerden topladığın sümbülü,
Yolla taksın yavukluna ziynet bulsun kâkülü.
Geçen gece ben bu cengin rüyasını görmüştüm.
Sevincimden ağlayarak hayır diye yormuştum.
Plevne’de yatan şehit baban eve gelmişti.
“Hasan Gazi oldu.” Diye bana müjde vermişti.
Sonra gördüm sağ elinde yükselmişti bir bayrak,
Din hasmının kalesine dikilmişti o sancak.
O sancak ki Türklüğün sanlı namus gömleği.
Cana millet bilin anın uğrunda ölmeyi.
Sen düşünme millet bize gözü gibi bakıyor.
Şükür, bolluk; zat, zahire her taraftan akıyor.
Eğer köyde ölen kalan var mı diye sorarsan,
Konu komsu eşi dostu hatırlayıp anarsan,
Muhtar gilin Ahmet şehit olmuş haber geldi dün.
Köylü giyindi kusandı, hep namazgâha gittiler.
O şehidin rahmetullah duasını ettiler.
Yeri belli olmak için mezarını kazdılar.
Bir taş dikip Ahmet şehit oldu diye yazdılar.
Kurban kesip hatmi şerif indirdiler, hep ona
Gönderildi onun gökte yatan şanlı ruhuna.
Sen bilirsin yavuklusu kumral saçlı Emine,
Bir al bayrak asmış idi o gün kendi evine.
O güzel kız yeşil örtü örtmüş idi basına.
Bir kurumla oturmuştu, köyün dibek tasına,
Hiç kırmadı ağlamadı sandım onu bir melek,
Onun erlik ocağını söndürmüştü kör felek.
Sürme çekmiş, kına ile süslemişti elini,
Olmuş idi telli duvaklı nurlu şehit gelini.
Dedi; Ahmet beni artık ahrette beklesin.
Ben onunum utanmasın beni Hak’tan istesin.
Kaderim bu, şehit olmuş benim sanlı yiğidim,
Kız kalırım varmam ele benim canlı şehidim.

Çanakkale’den bize kalan ise; bu vatan için çekilen acıları ve “bir gül bahçesine girercesine bu kara toprağa giren” şehitlerimizi dünya durdukça unutmamaktır. Yine şairin deyimiyle “Bayrak denen nazlı gelin erde şan ister, büyük devletler kurmaya büyük kan ister.” Dizelerini ilke edinip, büyük kanlar dökülerek kurulan bu devletimizi ise medeni devletlerinde üzerine çıkarma azmi olmalıdır.