Nizam-ı Alem dergisinin 1. Sayısında bir hikaye okumuştum. O hikayenin günümüzde gerçekleştiğini görünce dehşete kapılmaya başladım. Hikayeyi özet olarak aktarmak istedim.

     Mazbut bir hayat sürdüren karı kocanın yıllar sonra bir oğlan çocukları olur. Maddi sıkıntı çeken bu aile, başkalarının tarlalarını ekmek için kiralarlar. O yıl tarlaları ekerler ve tarlalar iyi mahsul verir. Hasat zamanı gelir çatar, mahsullerini toplamak için karı koca tarlaya giderler. Çocuklarını iki ağaç arasına beşik yaparak yatırıp işe koyulurlar. Mahsullerini biçip toplamaya başlarken aniden yağmur bastırır. Karı koca, çocuklarının istikbali için gerekli olan mahsulü selden kurtarma çabasına girişirler. Sonunda mahsulü selden kurtarıp, ekinin üzerine yorgun bedenlerini atarlar.

    -Çok şükür hanım neslimizin rızkını kurtardık, hele bak bakalım çocuk ne yapıyor?

    Hanım beşiğin yanına varır varmaz feryadı koparır. Çocuğu sel götürmüştür. Baba da felaketin ne olduğunu anlayınca, acısını bağrına basar ve şöyle der:

     -Eyvah! Neslimizin geleceğini kurtardık, ama neslimizi kaybettik!

     Türkiye’de de şimdi bu felaketler yaşanıyor!

     İktidar bu ülkede herkesin kabul edebileceği ölçüde, gözle görülür yatırımlar yapmıştır. Yüzde ellilik bir desteği arkasında bulan her iktidar bu hizmetleri elbette sunmak zorundadır. Hükümet ortağı olmadı mı, tek başına kararlar alıp uygulayabilir. Hele hele, her kararın altına imza atan bir de cumhurbaşkanın varsa işin kolay. Koalisyon oldun mu işin zor, her kafadan bir ses çıkar, doğruları da yapamazsın.

     Fakat tek başına iktidar olma hakkı da, diktatörlük hakkını kullanmayı gerektirmez. Yönettiğin insanları ötekelileştirme, hain ilan etme, sana inanmayanlara saldırma hakkını vermez.

     Seçimleri kazanma uğruna da, insanları birbirine düşman etme, karı kocanın arasını açma, kardeşler arasında kin ve nefret tohumlarını ekme, ülkende vergi veren kurumları terör odağı gibi gösterme, meydanlarda yalanlarla seçmen kandırma, suçluları koruma, hukukun üstünlüğünü kabul etmeme gibi davranışlar sergilenmemeli.

     Yapılan yollarda dostluk, kardeşlik yürümezse, yapılan sağlık birimlerinde birbirine düşmanca bakanlar hizmet görecekse, “tuttuğun balık ürküttüğün kurbağaya değmez” misali, yatırımlar anlamını yitirmiş olur.

     Liderin yıkımı, imarından çok olmamalı!

     Tabanda halkını ötekileştiren, milleti birbirine düşüren, ayrışmalara sebebiyet veren, sadece kendinden olanlara hizmet vereceğini ima eden liderin yaptığı, tabiri caizse “fırtınanın mereğimize saman taşıması”na benziyor. Sözün kısası:

     Türk Milleti, azrailin dağıttığı çocuğu istemiyor!