Siyaset çirkin yüzünü bir daha gösterdi. Liderler biri birinin kişilikleri ve de aile yapıları üzerinden siyaset yapmaya başladılar.

     Gelecek neslimize kötü miras bırakmaya devam ediyorlar. Sayın başbakan, grup toplantısında şunları söylüyor: “Bahçeli aileden ne anlar?” yani Devlet Bahçeli’nin çoluğu çocuğu yoktur.

     Doğrudur, Sayın Devlet Bahçeli hiç evlenmediği için çoluk çocuğu yok. Bu statüde yalnız Bahçeli mi var? Ya da bu durum bir kusur mu? Yoksa insanlık suçu mu? Hayır. İnsanları bu noktayı nazardan değerlendirmek gayri ahlaki bir tavırdır. Ayıp olsa bile, dinimiz ayıpların insanların yüzüne karşı söylenmemesini emreder.

     Aslında ben bu meseleyi başka bir açıdan ele almak istedim. Hani şu telefon konuşmalarının ses kaydı iddiası var ya, işte oradaki senaryolardan yola çıkmak istiyorum. Diyorum ki kasetteki konuşmalar montaj bile olsa, bir gerçek var. Çoluğu çocuğu olan her insan, çocuklarının geleceği için elinden gelen her türlü fedakarlığı yapar. Çocuklarının gelecek kaygısı her ana babada vazgeçilmez bir problemdir.

     Çocuğu olmayanlarda ise bu kaygı, toplumsal bir çehreye bürünür. Bu liderler kendisini topluma adar. Atatürk, böyle bir liderdir. Süleyman Demirel, Erdal İnönü, Bülent Ecevit ve daha niceleri kendilerini topluma adamış, çocuk sahibi olmayan liderlerdir. Başbakanın da çok iyi bildiği gibi düşünür Rabiatül Adeviyye’de hiç evlenmemiş, ömrünü Allah aşkıyla tamamlamış birisidir. Bu ve bu gibi insanları da zan altında bırakma pahasına, bir partinin genel başkanına saldırı biçimini okuyucularımın yorumuna bırakıyorum.

     Gerçi başbakanın haklı olduğunu da düşünmeden edemiyorum…

     Çocuğu olan liderlere de haksızlık etmeden, dürüstlerini tenzih ederek şöyle düşünüyorum. Eğer bizi idare edecek liderlerin çocukları olmazsa, servet peşinde koşmazlar. Devletin malına yan gözle bakmazlar, haris olmazlar. Kimsesi yok ise, miras bırakma dertleri de olmaz. Sadece kendi kariyerleri ile meşgul olurlar. Başarılı olma egosunu tatmin etme yolunu tercih ederler. Evlatları uğruna pragmatik tavırdan uzak dururlar.

     Kollektif şuurun hakimiyeti de böylece sağlanmış olur.

     Gerçek milli irade de yüzünü göstermiş olur.

     Ülkenin menfaatini kendi menfaatlerinin üzerinde tutacakları hükmüne ancak böyle varmış oluruz. O halde evlatları uğruna devleti sömürenleri, servet peşinde koşanları değil de, evladı olmayan liderleri yönetime getirmiş olmanın mutluluğunu yaşamış oluruz.

     Başbakan bu konuda haklı (!)

     Hırsızlığın önüne ancak böyle geçilebilir.