Küçük yaşta yetim kalan ve geniş bir arazinin vârisi olan Mûsâ, dayısının ya­nında büyüdü. Sıbyan mektebini ve rüş-diyeyi bitirdi. Bu arada dinî tahsilini ta­mamladı. On sekiz yaşlarında iken Nak-şibendiyye tarikatının Hâlidî koluna men­sup Erzincanlı Şeyh Beşir (Buyruk) Efen-di'ye intisap etti. Tarikat silsilesi Mu-hammed Sâmî. Abdurrahman Tâgî, Sey-yid Sıbgatullah Arvâsî, Seyyid Tâhâ yo­luyla Nakşibendiyye'nin Hâlidiyye kolu­nun kurucusu Hâlid el-Bağdâdfye ula­şır. Beşir Efendi. Doğu Anadolu'da yay­gın bir şöhrete sahip olan Muhammed Sâmî Efendi'nin halifesidir. Muhammed Sâmî, 1300 (1883) yıllarında Erzurum'un Hınıs ilçesinde muallim olarak çalışırken şöhretini duyduğu Abdurrahman Tâgî1-yi tanımak için Nurşin'e giderek kendi­sine İntisap etti. 1886 Ekiminde Abdur­rahman Tâgî tarafından irşad için Erzin­can'a gönderildi. Kırtloğlu adıyla anılan tekkeyi kurarak Erzincan ve yöresinde irşad faaliyetlerine başlayan Muhammed Sâmî, Hâlidiyye'nin Doğu Anadolu'dan İç Anadolu'ya kadar yaygınlık kazanmasını sağladı. Râbıta-i Nakş-i Hayâl adlı bir divanı bulunan Salih Baba (ö. 1906) başta olmak üzere birçok mürid yetiştirdi.

Dede Paşa Beşir Efendi'ye intisap et­tikten sonra sürekli onun yanında ve hiz­metinde bulundu. Erzincan'ın Ruslar ta­rafından işgal edilmesi üzerine (1917) Tokat'ın Zile ilçesine gitti ve kısa bir sü­re burada kaldıktan sonra Erzincan'a döndü. Beşir Efendinin vefatından son­ra (1932) kırk yıldan fazla bir süre şeyh­lik yaptı. Soyadı Kanunu çıktığında Baş-türk soyadını aldı. Her yıl arazisinden el­de ettiği gelirin büyük bir kısmını ihva­na verilmek üzere Erzincan'daki Kırtıloğ-lu Tekkesi'ne bırakırdı. Kışın Bayburt'un merkezinde San Konak adıyla anılan evinde mürid, misafir ve ihtiyaç sahip­lerine kapılarını açar, yaz aylarında Bay­burt'un Aşağı Lori köyündeki arazisiyle ilgilenirken irşad faaliyetlerini de sürdü­rürdü. Dede Paşa 1950'den sonra Tür­kiye'nin bütün yörelerini gezerek çok sa­yıda müntesip edindi. Bunun sonucu ola­rak başta Erzincan. Erzurum. Bayburt, Gümüşhane olmak üzere İstanbul, An­kara, İzmir, Bursa gibi büyük merkez­lerde halifeleri ve müntesipleriyle irşad faaliyetini yaygınlaştırdı. Dede Paşa ve­fat edince Erzincan Terzi Baba Mezarlı-ğı'na defnedildi. Silsilesi ölümünden son­ra halifesi Abdürrahim Reyhan tarafın­dan sürdürülmektedir.

Tevazuu, şeriata bağlılığı ve cömertli-ğiyle sohbetlerine katılan hemen herkesi etkileyen Dede Paşa, kendisini ziyarete gelenlere ve müridlerine söylediği, "Sizler bizim büyüğümüzsünüz, biz size hizmet etmekle şeref kazanırız" sözleri ve bu sözlere uygun tavırlarıyla çok büyük say­gı gördü. Ona göre tasavvuf Allah'ı bil­mek, Allah'ı bulmaktır. Allah nasıl bulu­nursa O'nu öylece aramak icap eder.

Şerefli ve faziletli altın zincirin, yani silsile-i şerifimizin her halkasının mübarek ismi şerifleri; ilmi ledün sultanı, hatem-il enbiya ve Habib-i Kibriya efendimizden başlayıp elkaba geçen en sonuncusu Dede Paşa Hazretleri ile tamamlanmış,  böylece Büyük ve Küçük Silsile-i Şeriflerde tamamen sayılan ve kendisindeki nispet ve veraseti bir evvelkinden alıp bir sonra gelene devreden pirlerimiz, bu devr-i teslim sırasına bağlı olarak, ayrı bir ahenk içindeki ilahi renkleri ile yine ayrı ve özel bir rayiha belirtici manevi ıtırları içinde, taze güllerden destelenmiş bir zarafet buketi halinde gösterilmiştir.

   Liva-yı Hamd sancağı altında özel kıt’asının başındaki yerlerini alacak bu gerçek kumandanların, Cemal Cennetinde Cemâlullahı bağlılarına ayın ondördü gibi ışıklı yüzlerinden seyrettirecek olan bu Rabbani vesilelerin, bu benzersiz devlet sahiplerinin bir dizisi- zamanımıza kadar belli olan isimleriyle- satıra alınmıştır.

   Bu altın zincirin kıyamete kadar zuhur ede ede tamamlanacak olan diğer altın halkalarından biri ve şu anda belli olanı, zamanı gelince kendisine ayrılan yere ismi yazılıverecek, elkaba alınacak bulunanı da şüphesiz ki cümlemizce malumdur.

   Dede Paşa hazretlerince hilâfeti şarkta- garpta açıkça belirtilen, vazife ve selahiyeti pek çok seçkin ihvan içinde tekiden emredilen, bunlara ilâveten yine dört bucaktaki hal sahiplerine manen zuhuratı gösterilen; veraset ve nispet arzının- bizim şubede tek olarak devam edeceği bildirilen- tasarrufu ortak ve çeyrek kabul etmez şehzadesi, mülk ve devletinin idaresinde nispetin devr-i teslime kadir olan amirlerinden başka yerin, emir ve imdadından beri tutulmuş bulunanı Reyhan kokulu Abdurrahim Efendi Hazretleridir.(K.S.)

   Mensubu bulunmakla iftihar ettiğimiz Halidi kolunun Erzincan Şubesi Dergahındaki – imdad edilmemişlerin asla takat getiremeyeceği- hizmetine ahlâk-ı safiyesi ile şevkle devam eden bu nispet yürütücümüze layık müritler olmaklığımıza, yukarda isimlerini sıraladığımız büyüklerin her birinin himmetlerini ayrı ayrı niyaz ederiz.

   Canım feda olsun Resulullaha
   Bizi kabul etti işbu dergaha
   Emreyledi şeyhim Muhammed Şah’a
   Çıkardı zulmetten bedraya bizi
 

   Pir-i Tagi ile hem Seyyid Taha
   Kabulü sebebdir Onlar bu raha
   İltica edelim Sıbgatullah’a
   Kendi boyası ile boyaya bizi
 

   Baisi hayatım Pir-i Sami’dir
   Şefi-i usatım Pir-i Sami’dir
   Dilimde evradım Pir-i Sami’dir
   O’dur cezbeyleyen buraya bizi
 

   “Mürşid-i Sakaleyn Hazreti Sani
   Hadim-i dergah-ı Hazreti Sami
   Muhammed Beşir-i Erzincani
   Kavuşturur bab-ı ulyaya bizi
 

   Ve ila ruh-i sultan-ı evliya
   Bi mahremi sırrı esrar-ı enbiya
   Dede Paşa yakın olmuş Mevlaya
   Alır safayı kalb-i insana bizi”
 

Nesep ve akrabalık ile, ilim ve maharetle, kuvvet ve cesaret ile, mal ve varlık ile, makam ve şöhret ile, hasılı, maddi ve fiziki hiçbir kuvvet ile elde edilmesi mümkün bulunmayan, sadece Allah’ın ilm-i ezelide seçip ihsanda bulunduğu manevi fütuhat ve ilahi kemal ile kazanılan ve beşer üstü hizmetlerin, sabır üstü çilelerin misilsiz örneğini teşkil eden şubemizin son ve som altın halkası, merhamet ve mahviyet madeni, feyiz ve hikmet okyanusu, velayet ve hilâfetin ufku Dede Paşa Hazretlerinden bir ölçüde bahsederek O’nun emir ve tavsiyelerine gerekli yeri vereceğiz.