Harcayabileceğiniz kadar kazanın.

Kazandıklarınızı hayatınıza anlam kazandıracak alanlarda, kendiniz ve aileniz için harcayın.

Zaman para, mal, mülk biriktirme zamanı değil.

Zaman dost biriktirme, dua biriktirme bilgi ve tecrübe biriktirme zamanıdır.

Sonradan alıcısı bile bulunmayacak gereksiz şeyleri biriktirmeyin.

Kazandıklarını hayatı için harcayamadan, yani adam gibi yaşayamadan ömrü sona erenler, yaşayamadıkları hayatı kendilerinden sonrakilere hediye ederler.

Dünyada öyle süreçler yaşıyoruz ki, hangi yaşlarda olursak olalım, artık hepimiz ölüme çok yakınız ve;

HEPİMİZ ÖLEBİLECEK YAŞTAYIZ

Son bir yılda tanıdığınız, çok değer verdiğiniz ama pandemi süresince kaybettiğiniz insanları sayın lütfen, iki elinizin parmakları yetmeyecek onları saymaya.

Peki dersler alıyor muyuz gidenlerden?

Maalesef gerekli dersleri aldığımızı söyleyemeyiz. Gerekli dersleri alsaydık, hala ateşe koşan kelebekler gibi koşar mıydık ölüme.

İnsan cehennemini de cennetini de dünyada iken belirler. Kimi odununu götürür yanında, kimi cennet gülleriyle yolcu edilir ahrete.

Dünyada toplu ölümler hız kesmiyor artık. Ölümden korunma tedbirleri her gün defalarca anlatıldığı ve gözlerimizin içerisine görsel olarak aktarıldığı halde, hala ölüme meydan okuyoruz donkişot gibi.

Covit 19 evreler geçiriyor ve her yeni evrede kendisine yeni kurbanlar buluyor.

Bu günlerde Yoğun bakımlar hızla doluyor. Ölüm kokusu her yerde hissediliyor. Ama ölüm korkusu insanları hiç tedirgin etmiyor.

Ne oldu bize Allah aşkına. Bence en büyük kıyamet alameti, ölümcül pandemi döneminde bile, ölümle dalga geçme hastalığı olsa gerek.

Tedbirsizlik insanlığı tehdit ediyor. Ama insanlar, umursamaz ve insanlar vurdumduymaz.

Devletimiz sürekli önlemler alıyor. Uymayanları uyarıyor, uyarıya aldırış etmeyenleri de cezalandırıyor.

Ey insanlar; kurallara uymayanlara yazılan cezalar ne için yazılıyor biliyor musunuz?

Kural tanımayanları kurallara uymaya mecbur bırakarak, hayatta kalmalarını sağlamak ve onlarla diyalog halinde olan tüm insanları hayata bağlı tutmak için yazılıyor, tüm bu cezalar.

Bunu idrakten bile yoksun hale geldik. Ceza yazanlara kızıyor sövgüler sıralıyoruz. İnsan kendisini korumaya çalışanlara, onu ölümden uzaklaştıranlara neden kızar acaba.

Devletimiz bir yandan gerekli tedbirleri almaya devam ederken, diğer taraftan önemli uyarıları da zamanında bizlere yapıyor. Doktorlarımız başta olmak üzere, tüm sağlık teşkilatımız gece gündüz demeden çalışıyor.

Herkes bizim yaşamamızı istiyor ama biz bir an önce dünyadan ayrılmak için hızla koşuyoruz ölüme.

Geçen hafta Türkiye de pandemi kurallarını yeterince tanımayan ve uyulması gereken kurallara gerektiği şekilde uyulmayan iller arasında ön sıralarda yer aldık.

Buradan bizi yönetenlere de seslenerek diyorum ki; lütfen sizlerde uyun kurallara. Halka yasak ettiğiniz gurup toplantılarını sizlerde yapmayın bir süre.

Son günlerde oldukça yüksek katılımlarla gerçekleşen siyasi parti kongreleri daha ileri tarihlere ertelenebilirdi. Çünkü Risk hızla büyüyor ve bu risk herkesi tehdit ediyor. 

Ülkemizdeki günlük vaka sayıları yeniden 30 binlere, günlük vefat sayılar neredeyse 150 lere ulaştı. Her tedbirden sonra gelen serbestlik sonrası, aşırı rehavet ve gevşeme, bizleri yeniden daha katı tedbir almaya zorluyor.

Gelelim şehrimize; Allah aşkına nedir bu tablo. Virüsün en hızlı yayıldığı, vaka sayısının en çok olduğu 5 il arasında olmak, bizlere hiç ama hiç yakışmadı.

Hızla gayret etmeli tersine çevirmeliyiz tehlike kokan bu kırmızı tabloyu.

Birbirimizi uyarmalı daha çok dikkatli olmalıyız.

Sormalıyız kendimize yoğun bakımda bir yatağa bağlı kalarak, bin bir güçlükle nefes alıp vermeye çalışan insanlardan biri olmayı, neden bu kadar çok arzu ediyoruz acaba? 

Bir an için gözlerimizi kapatıp kendimizi bir hastanenin covitle ilgili yoğun bakım bölümünde yatan hastalardan biri gibi hissedelim.

Düşünün bir kere yanımıza yakınlarımız dahi alınmıyor. Cihazlara bağlıyız ama hala sağlıklı nefes alamıyoruz.

Tüm hayatımız film şeridi gibi geçiyor gözümüzün önünden. Kendi kendimize isyan ediyoruz.  Ben bu kadar acı yaşayacağımı hiç tahmin etmedim. Keşke eve bağlı kalsaydım hiç dışarı çıkmasaydım. Neden böyle bir hata yaptım diyoruz içimizden.

Her gün uyarıldığım halde, ne işim vardı benim o kalabalık ortamlarda. Acaba yeniden dönebilecek miyim sağlıklı yaşantıma, yoksa covit benim de sonum mu olacak. 

Çocuklarımı, eşimi, yakınlarımı görebilecek miyim? Allah’ım bağışla beni, bir şans daha ver ne olur. Affet beni, ben de yeneyim covit denen şu illeti, bana güç ver, kuvvet ver Allah’ım.

Yanı başımızda bizim gibi ölüm kalım mücadelesi verenler. Birde her gün verdikleri mücadeleyi kaybedip yanı başımızda ölenler.

Değerli Erzincanlılar bu tabloyu ne olur çıkarmayalım aklımızdan, zamanımız var iken, hala rahat nefes alıyorken, almamız gereken tedbirleri sakın ihmal etmeyelim ne olur.

Bir kez daha anlaşıldı ki; bu virüs, yalnızca aşı ve ilaçla yok edilemeyecek kadar hızlı ve zalim. Üstelik sürekli kılık değiştiren gizli bir düşman…

Maske, Temizlik, Mesafe kurallarına uymaya ve kalabalıklardan uzak durmaya daha fazla gayret edelim.

Yakınımızda bu kurallara uymayanlar varsa, onları önce ikaz edelim, ikazlarımız sonuç vermiyorsa ilgili mercilere şikâyet edelim. Onlar bizi öldürmeden biz onları izole edelim

Gelin birlikte bize yakışan mavi bir Erzincan’ı yeniden tesis edelim.

Var mısınız? Hemen bugün büyük bir azimle başlayalım mücadeleye.

Yeniden mavi renge doğru birlikte hızla taşıyalım can Erzincan’ımızı.    

ÇÜNKÜ, BİZE MAVİ YAKIŞIR...