Diyarbakır Özel Bower Hastanesinde görevli Genel Cerrahi Uzmanı Op. Dr. Gül Apaydın Akay, meme kanseri ile ilgili farkındalığın oluşturulması ve özellikle kadınların bilinçlendirilmesi gerektiğini söyledi.

Diyarbakır Özel Bower Hastanesinde görevli Genel Cerrahi Uzmanı Op. Dr. Gül Apaydın Akay, meme kanserinin, tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de kadınlarda en sık görülen kanser türü olduğunu kaydetti. Günümüzde her 8 kadından 1’inin kanser olma riski taşıdığını vurgulayan Op. Dr. Akay, bu konu ile ilgili kadın istihdamının fazla olduğu işyeri ve kurumlarda bilgilendirme seminerleri verdiklerini ifade ederek erken teşhis ile hastalıktan tamamen kurtulma şansının çok yüksek olduğunu dile getirdi.

Riski arttıran faktörler

Riski arttıran en önemli faktörlerden birinin yaş olduğunu aktaran Op. Dr. Gül Apaydın Akay, “50 yaşını geçmiş kadınlarda meme kanseri görülme oranı, 50 yaşın altındakilere göre 4 kat fazladır. Bir memede kanser saptanan hastaların diğer memelerinde kanser gelişme ihtimali normal insanlara göre daha yüksektir. Ayrıca yumurtalıkta, kalın bağırsakta veya rahimde kanser öyküsü olan hastalarda da risk bir miktar yüksektir. Ailede meme kanserine yakalanmış kişiler bulunuyor olması diğer aile bireyleri için riski arttıran bir faktördür. Reprodüktif dönem dediğimiz, kadınlık hormonlarına maruz kalınan dönem ne kadar uzunsa meme kanserine yakalanma riski o kadar fazladır. Östrojen içeren hormon ilaçlarının uzun süreli kullanımı ile meme kanseri gelişimi arasında ilişki olduğu bilinmektedir. Doğum kontrol haplarının özellikle 10 yıl ve üzeri kullanımında bu risk artar. Bu sebeple bu ilaçların kullanımı mutlaka doktor kontrolünde olmalıdır. Bunlar dışında, fazla alkol tüketimi, sigara, obezite ve genç yaşta göğüs bölgesine ışın tedavisi almış olmak da bilinen risk faktörleri arasındadır. Adet başlangıcından itibaren 7-10. günler arasında, üst beden tam görünür olacak şekilde ayna karşısında tüm kadınların kendini elle muayene etmelerini öneriyoruz. Bu muayenede nelere dikkat edilir. Öncelikle her iki meme arasında şekilsel bir farklılık, meme cildinde herhangi bir renk değişikliği, şişkinlik, portakal kabuğuna benzer görünüm, meme başında akıntı olup olmadığına bakılır. Sonra iki el bele konarak öne doğru hafifçe eğilip meme cildinde çekinti ve memeler arasında fark oluşup oluşmadığına dikkat edilir. Daha sonra sol meme için sağ el, sağ meme için sol el kullanılarak meme başından başlayıp küçük daireler çizerek tüm meme dokusu içinde farklı sertlikte bir oluşum olup olmadığı kontrol edilir. Amaç, bireyin kendi meme yapısını tanıması ve oluşabilecek değişikliklerle ilgili farkındalık sağlanmasıdır” dedi.

Erken teşhis önemli

Meme kanserinin tedavisinde başarının temel unsurunun erken teşhis olduğunu belirten Op. Dr. Gül Apaydın Akay, “Erken teşhis ettiğimiz hastaların büyük kısmında memenin tamamen çıkarılması gerekmez. Sadece tümörlü alanın çıkarılması yeterli olur. Dolayısıyla bu hastaların estetik kaybı daha az gerçekleşir. Bu hastaların bir kısmına kemo-radyo terapi yapılır. Erken tanının birbirinden ayrılmaz üç unsuru vardır. Bahsettiğimiz şekilde kişinin kendi kendine meme muayene yapması, düzenli doktor muayenesi ve 40 yaşından sonra en geç 2 yılda bir, risk faktörü ve takip edilmesi gereken lezyon varlığında doktorun önerdiği aralıkta mamografi ve diğer radyolojik görüntüleme yöntemleri ile hastanın takip edilmesidir. Yaşın daha az olduğu durumlarda ise adet görmeye başlamış her genç kadının 20 yaş altında bir kez 20 yaşında bir kez, 20 yaşından sonra da risk faktörleri değerlendirilerek hekim tarafından belirlenen aralıklarla meme muayenesi önerilir. Bu düzenli kontrol disiplinli bir şekilde yapıldığı takdirde hastalığı erken fark etmek her zaman mümkün olur. Erken teşhis konan hastalarda, memenin sadece tümörlü kısmının alınması yani meme koruyucu cerrahi yapılabilmekte, böylelikle memenin tümüyle alınmasından kaçınılmaktadır. Tümörün evresine göre cerrahi tedaviye kemoterapi veya radyoterapi eklenmesi gerekecektir. İleri evre, başka organlara yayılmış tümörlerde tedavi seçeneklerinin daha kısıtlı olduğu unutulmamalı bu yüzden düzenli kontrol ihmal edilmemelidir. Tanı koymada gecikilir ve tümör ileri evrelere ulaşırsa kemo-radyo terapi alma gereksinimi artacak ve memenin tamamen çıkarılması şart olabilecektir” diye konuştu.

Meme kanserinden kendi kendine muayene ile korunabilir

Meme kanserinden korunmanın birinci yolunun kendi kendine meme muayenesi ve düzenli doktor kontrolü olduğunu vurgulayan Op. Dr. Gül Apaydın Akay, şöyle devam etti:

“Bunun dışında yaşam tarzınızda alacağınız kimi tedbirler, size hem genel olarak daha sağlıklı bir yaşam hem de meme kanserinden korunmanın imkanlarını verecektir. Öncelikle ideal kilonuzu korumalısınız. Vücuttaki fazla yağ, özellikle de bel çevresinde biriken yağ, meme kanseri riskini arttırıyor. Haftada 3 gün egzersiz yapın. Düzenli olarak yapılan spor, kilo kontrolü sağladığı gibi yüksek östrojen düzeyini de dengeliyor. Aynı zamanda bağışıklık sistemini güçlendiren spor, meme kanseri riskini de azaltıyor. Beslenmenizde sebzelere ağırlık verin. Yapılan çalışmalara göre sebze ve meyvelerin içerdikleri antioksidan, meme kanserini riskini azaltıyor. Emzirmenin meme kanserine yakalanma riskini azalttığını biliyoruz. Aksi bir sağlık sorunu yoksa bebeğinizi bol bol emzirin. Sigaradan uzak durun. Meme kanseri de dahil olmak üzere birçok kanser türünün gelişme riskini arttıran sigarayı hayatınızdan çıkarın. Alkol kullanımını günde bir kadehten fazla olmayacak şekilde sınırlandırın. Ve elbette ki hayata pozitif bakın. Sevdiklerinizle bol kahkahalı güzel zamanlar geçirmeye çalışın. Stresin bağışıklık sistemini zayıflatıp birçok hastalığa davetiye çıkaran bir unsur olduğunu unutmayın. Düzenli kontrollerinizi ihmal etmeyip, hayatla bağınızı kuvvetlendirin.”