İSTANBUL (AA) - MÜCAHİT TÜRETKEN - Galatasaray Üniversitesi (GSÜ) İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Beril Dedeoğlu, Türkiye'de yapılan bütün darbelerin yurt dışındaki devletlerle doğrudan bağlantıları olduğunu ifade ederek, "Bu yönetimle iş göremiyoruz artık, dedikten sonra 'O zaman yenisiyle iş kurarız.' meselesinde bir tür zımni anlaşma söz konusudur ve bu olmadan Türkiye'de hiçbir darbeci bu işe kalkışmaz. Çünkü onun garantisini alacak ki arkasından bunun devamını getirebilsin." dedi.

27 Mayıs darbesi ve 15 Temmuz darbe girişimini AA muhabirine değerlendiren Prof. Dr. Dedeoğlu, her ikisi arasında hazırlık ve birtakım bağlantılar bakımından benzerlikler olduğunu söyledi.

Birbirinden farklı tarihsel koşulları karşılaştırmanın çok anlamlı olmayabileceğini ifade eden Dedeoğlu, 27 Mayıs ile 15 Temmuz'un benzer ve farklı yönleriyle ilgili şunları dile getirdi:

"Birincisi, bazı çevreler ya da bürokratik kesimlerin, Türkiye'de siyasilerin aldığı yolu beğenmeyerek bu durumu düzeltme iradesi gösterdikleri durumlardan söz ediyoruz. Her ikisinde de bunları görmek mümkün. İkincisi, her darbenin, sadece 1960'lardan bahsetmiyoruz, mutlaka yurt dışından aldığı birtakım destekler söz konusu. Bunları da benzerlik olarak kabul etmek mümkün. Üçüncüsü belki darbenin meşrulaştırılmasını sağlayacak ön girişimler söz konusu olabilir. En büyük benzerlik toplumun iradesinin karşısında bir pozisyon almakla ilgilidir.

Farklılıklar ise 15 Temmuz'da toplum gerçekten önceden hazırlanmış mı? Bir kere bunu tartışmak lazım. Yani darbeyi meşru sayacak koşulların olduğunu ileri sürmek çok kolay değil. Öte taraftan başarısız darbe girişimi olarak altını çizmek lazım. Her ne plan yapıldıysa bu başarısızlıkla sonuçlanmış vaziyette. Üçüncüsü Türkiye'de sadece toplumsal koşulların değil, teknik koşulların da darbe yapmaya imkan vermediğini göstermesi açısından büyük farklar olduğunu söyleyebiliriz."

"Türkiye'de tarih toplumun darbelerden hoşlanmadığını söylüyor"

Dedeoğlu, 27 Mayıs darbecilerinin kendi içlerinden bir lider çıkartmayı düşünmelerine rağmen 15 Temmuz'dan sonra darbecilerin muhtemelen sivil görünümlü bir lider çıkartarak ilk seçimde vatandaşların bu kişiye oy vermesi yönünde plan yaptığını anlatarak, sözlerine şu şekilde devam etti:

"Geçmiş dönemde bu darbeyi yapanlar ya da işte 1960'larda darbeyi yapanların içinden lider çıkartılması söz konusuydu. Dolayısıyla bunun basın ya da TRT yoluyla o dönemde lanse edilmesi işte yeni liderimiz ve onun çizeceği yöntem anlamına gelen bir durumdu. Yani bizatihi yapanların iktidarın doğrudan kimin yöneteceğini görmesiyle ilgiliydi. 15 Temmuz'daki girişimden anladığımız kadarıyla Sayın Cumhurbaşkanı'nın bertaraf edilmesi öncelikli çabaydı ve yerine 'pırıl pırıl yeni bir isim' lanse edilmesi planlanmıştı. Muhtemelen bu kişi de sivil olacaktı. Dolayısıyla bunun şimdiden lanse edilmesi yerine darbenin başarılı olması sonrasına bırakıldığı insanların yarın bir gün seçime gittiğinde ona oy vermesini düşündükleri bir yöntem söz konusuydu. Yani birine darbe diyorsak öbürüne de belki yeni postmodern darbe diyebiliriz. 28 Şubat'a postmodern dediğimiz için öyle söylüyorum."

Halkın darbelerden sonra işaret edilen siyasi partilere değil, onun tam karşısındaki partilere oy kullandığına dikkati çeken Dedeoğlu, "Türkiye'de tarih bize toplumun darbelerden hoşlanmadığını söylüyor." diye konuştu.

Beril Dedeoğlu, 27 Mayıs'ta sivil iradenin 15 Temmuz'daki kadar gelişmiş olmadığına işaret ederek, şu değerlendirmelerde bulundu:

"15 Temmuz'da asker, yurttaşına silah doğrulttu. Eminim 1960'larda da çok benzer tepkiler söz konusu olurdu. Bir darbeye engel olacak kadar olabilir miydi bilmiyorum ama kendi yurttaşına silah çeken bir orduyu gördüğünde insanların tepki göstereceği kanaatim yaygın. Tam öngörmek çok kolay bir şey değil ama o sahnelerin kamuoyu araçlarıyla topluma yaygınlaşması halinde yani gerçekten kendi yurttaşına, sivillere tankın döndüğü, üstünden geçtiği görülseydi benzer tepkilerin, benzer isyanların ortaya çıkacağı ön görülebilirdi. Ama bu tümüyle engel olmaya yeter miydi, emin olmak kolay bir şey değil. Çünkü 1960'lardaki sivil toplum da şimdiki gibi bir sivil toplum değildi."

"Türk halkı bu filmi yeterince biliyor"

Prof. Dr. Beril Dedeoğlu, darbecilerin milli iradeye müdahale etmeden önce birtakım bahanelerle siyasi iktidar hakkında kamuoyu nezdinde olumsuz algı oluşturmaya, halkın oyuyla göreve gelen hükümetleri başarısızmış gibi göstermeye çalıştığını belirterek, darbe öncesi süreçlerin benzerlik gösterdiğini kaydetti.

Her darbe öncesi darbecilerin siyasilere yönelik suçlamalarının benzerlik gösterdiğini aktaran Dedeoğlu, şu ifadeleri kullandı:

"Çünkü her darbe öncesinde iktidarda halkın oyuyla gelmiş kişilerin bu işi beceremediği, bu işleri kendilerine yonttuğu gibi hem mali hem siyasi açılardan kusurlarının gündeme getirilmesi söz konusu. Yani burada yaratılmaya çalışılan kamuoyu 'Sizin oylarınızı aldı ama sizi aldattı' türünden bir yaklaşım biçimidir. İktidarın iktidarlığını sürdürmesi ortamının kalmadığı, huzur ve güven ortamını yaratamadığı, kendi derdine düştüğü izlenimini yayacak bir ortam hazırlanır. 'Niye darbe oldu?' denildiği zaman 'Bunlardan dolayı oldu, çünkü beceremiyorlardı.' şeklinde bir durum söz konusu olur. Bunun en meşru gerekçesi de Anayasa ihlalleridir. Anayasa'nın ihlal edildiği ileri sürülür. Bu açılardan benzerlikler olduğunu söylemek mümkün. Çünkü her darbede zaten aynı şeyler olduğu için Türk halkı da bu filmi yeterince biliyor."

27 Mayıs darbesi ile 15 Temmuz darbe girişiminde basının durumunu karşılaştıran Dedeoğlu, 27 Mayıs döneminde basının genel olarak tek sesli bugün ise çok büyük çeşitlilik olduğunu, üstelik tüm çevrelerin darbe sürecine karşı çıktığını aktardı. Dedeoğlu, 15 Temmuz'da basının darbenin durdurulması, duyurulması ve insanların sokağa çağrılmasında yapıcı bir işlevi olduğunu kaydetti.

"Darbelerin yurt dışındaki devletlerle doğrudan bağlantıları vardır"

Türkiye'de yapılan bütün darbelerin yurt dışındaki devletlerle doğrudan bağlantıları olduğunu öne süren Dedeoğlu, darbelerin dış ayağının olmamasının düşünülemeyeceğini vurguladı.

Prof. Dr. Beril Dedeoğlu, darbecilerin yönetime gayrihukuki şekilde el koydukları için buna bir meşruiyet arayışında olduğunu dile getirerek, şu görüşleri aktardı:

"Siz eğer bir yönetime gayrimeşru veya gayrihukuki yollardan el koyuyorsanız bunun meşruiyetini sadece içeride değil, uluslararası alanda da garanti etmek durumundasınız ki sizi muhatap almaya devam etsin. Bunun için muhataplarını arar zaten darbe yapmaya niyetli olanlar ve mutlaka da bulurlar, hiç kuşkunuz olmasın. Çünkü yeni kurulacak rejimle ilişkileri daha rahat kuracağını düşünen devletler olabilir ve bunu desteklerler. Türkiye'de yapılan bütün darbelerin yurt dışındaki devletlerle doğrudan bağlantıları vardır. Özel sektörü bu işe çok karıştırma arzusunda olanlardan değilim. Çünkü bunlar stratejik tercihlerdir. 'Bu yönetimle iş göremiyoruz artık.' dedikten sonra 'O zaman yenisiyle iş kurarız.' meselesinde bir tür zımni anlaşma söz konusudur ve bu olmadan Türkiye'de hiçbir darbeci bu işe kalkışmaz. Çünkü onun garantisini alacak ki arkasından bunun devamını getirebilsin. Dolayısıyla yurt dışından, başka ülkelerden destek almaksızın sürdürülebilecek bir şey değildir. 15 Temmuz'da da böyle oldu, bundan önce de böyle oldu."