İSTANBUL(AA) - Genç yaşta başladığı gazetecilikte sergilediği başarıyla özgün tarzını ortaya koyarak Türk basınında markalaşan ve 7 Mart 1990'da uğradığı silahlı saldırı sonucu hayatını kaybeden gazeteci-yazar Çetin Emeç'i yakın çalışma arkadaşları ve dostları anlattı.

Türk basın tarihinin önemli isimlerinden Çetin Emeç'in, evinin önünde uğradığı silahlı saldırıda şoförü Sinan Ercan'la birlikte katledilmesinin üzerinden 29 yıl geçti.

Babası Selim Ragıp Emeç'in Son Posta gazetesinde 17 yaşında başladığı mesleğinde gösterdiği başarıyla özgün tarzını ortaya koyan Emeç, katledildiği 55 yaşına kadar mesleğini devam ettirdi.

Meslektaşlarının gözünde yönetimine geçtiği gazeteleri adeta şahlandırmasıyla markalaşan bir isim olan Çetin Emeç'i öldürülüşünün 29. yılında yakın çalışma arkadaşları ve dostları anlattı.

"Son derece sofistike bir insandı"

Hürriyet gazetesi yazarı Ertuğrul Özkök, Türkiye'de en az tanınan gazetecilerden birinin Çetin Emeç olduğunu düşündüğünü belirterek, "Daha doğrusu herkes tanıyor ama yanlış tanıyor. O dönemi bilen çoğu insanın gözünde Çetin Emeç, sansasyonel başlıklar atan bir gazeteciydi. Yani onu bir tür Bulvar gazetesi yöneticisi olarak biliyordu bu insanlar. Oysa Çetin Emeç son derece sofistike bir insandı. Çok iyi bir kültürü vardı." diye konuştu.

"Çetin Bey'i uyardım, 'Bir yakın koruma alın.' dedim"

Özkök, Emeç'in dünyada ne olup bittiğini çok iyi takip eden bir gazeteci olduğuna dikkati çekerek, şöyle devam etti:

"Ben o sıralarda Hürriyet Ankara temsilcisiydim. Galiba Saygı Öztürk bir istihbarat getirdi. Aralarında benim de bulunduğum 5-6 gazeteciye suikast yapılacağına dair kuvvetli istihbarat vardı. Oktay Ekşi ve Çetin Emeç de listedeydi. Çetin Bey'i uyardım, 'Bir yakın koruma alın.' dedim. Ama özgürlüğüne çok düşkündü. 'Öyle yaşamaktansa öleyim daha iyi.' dedi. Ben ve Oktay Bey önlemimizi aldık. O, karanlık odaklar gidip onu öldürdüler. Çetin Bey, benim için Dostoyevski romanından fırlamış bir kahraman gibiydi. Öyle büyük bir karakterdi yani."

"Çok dinamik gazete yapardı"

Gazeteci-Yazar Tufan Türenç, Emeç'le Milliyet gazetesinde beraber çalıştıklarını belirterek, daha sonra 1988 yılında Hürriyet'te tekrar birlikte olduklarını ve kendisini Hürriyet gazetesine Çetin Emeç'in çağırdığını anlattı.

Türenç, olay günü bir arkadaşının "Ağabey Çetin'i vurmuşlar." dediğini aktararak, "Ondan sonra araştırma falan derken olayın doğru olduğunu öğrendik." dedi.

Emeç'in çok iyi bir gazeteci olduğunu vurgulayan Türenç, "Çok dinamik gazete yapardı. En büyük özelliği oydu. 'Ben Resmi Gazete gibi gazete yapmam. Gazetem kıpır kıpır olmalı, okuyanı silkelemeli.' derdi. Ölü haberi bile canlandırmak için saatlerce nasıl bir başlık verelim diye düşünürdü." ifadelerini kullandı.

Tufan Türenç, Emeç'in çok uzun saatler çalıştığını, sabah geldiği gazeteden akşam geç vakitlerde çıktığını ifade ederek, çok çalışkan bir insan olan Emeç'in sürekli başında olduğu gazetede fiilen sekreter gibi çalıştığına dikkati çekti.

Çok iyi kalpli bir insan olan Emeç'le çalışmanın zorluklarının da olduğunu belirten Türenç, sabah toplantılarında gazetedeki en ufak bir hataya bile tepki verdiğini kaydetti.

Türenç, Çetin Emeç'in Türk gazeteciliğine getirdiği en büyük yeniliklerden birinin yorumsal, dinamik başlık olduğuna dikkati çekerek, haberin içindeki şeylerden çıkartılan yorumsal başlığın daha dinamik, tartışılan ve dikkati çeken bir başlık olduğunu, Emeç'in de bunu çok iyi yaptığını anlattı.

"Ondan çok şey öğrendim"

Gazeteci-yazar Murat Bardakçı, Emeç'in çok iyi bir gazeteci olduğunu belirterek, "Çetin Bey'e hangi işi verseler en iyi şekilde yapmıştır. Babası ihtilalde tutuklanıyor ve gazete ona kalıyor. Çetin Bey, gözünü matbaada açmıştır. Şevket Rodo ile 'Hayat dergisi'ni çıkarıyorlar. Sonra Hafta Sonu Yayın Müdürü oldu. Ardından Hürriyet'in başına geçti." dedi.

Emeç'in Hürriyet gazetesinin başına geçmesinin ardından bazı insanların "magazinci" diyerek "burun kıvırdığını" aktaran Bardakçı, Emeç'in Hürriyet'in tirajını bir milyon yaptığına dikkati çekti.

Bardakçı, Çetin Emeç'in hayatının gazete ve haber olduğuna vurgu yaparak, "Zaten gazetecilikte ilk şart, yaptığınız işten zevk almak, bilgi ve kültürdür. Yetişme tarzı çok önemlidir. Çetin Emeç'te bunlar çok fazladır. Hem mükemmel gazeteciydi hem de aristokrat bir aileden geliyordu. Dolayısıyla çevresi, görgüsü olan bir insandı." diye konuştu.

Murat Bardakçı, Emeç öldürülmeden bir gece önce odasında beraber oturduklarını dile getirerek, şunları kaydetti:

"Geç vakitti. O sırada Genel Yayın Yönetmenliği'nden ayrılmıştı ama tekrar dönmek üzereydi. Çetin Bey, gündüz hep doluydu. O, küçük ilanlara kadar okurdu gazeteyi. 6 Mart akşamı yaklaşık 1,5 saat genel konular üzerinde konuştuk. Sonra saat 21.30 civarında ben çıktım, son görüşüm oydu. Ben de çok şey öğrendim ondan."

"Çetin Bey'in hayatı gazetecilikti"

Bardakçı, Emeç'in Milliyet gazetesine geldiği gün yazı işleri toplantısında bir haber için "Böyle başlık olmaz" dediğini anlatarak, "Bu başlık olmaz, biraz insani başlık koyacaksınız dedi. Biz anlamadık ne dediğini. O akşam birinci sayfa yapıldı ve biz dehşet içindeydik. Vurucu ve samimiydi. Çetin Bey geldiğinde Milliyet'in tirajı 100 bin civarındaydı. 1,5 ay sonra 800 bine çıktı." dedi.

Emeç'in gazeteyi küçük ilanlara kadar okuduğunu dile getiren Bardakçı, "Çetin Bey'in hayatı gazetecilikti. Çetin Bey bir ekolün son temsilcisiydi. Bu, bizde Şinasi'den Ahmet Mithat Efendi'den gelen ama devre göre uyarlanmış bir ekoldür. Bir prensipler vardır, Çetin Bey onların temsilcisiydi. Çetin Bey'in bir özelliği de hiç kimse ona 'ağabey' diyemezdi. Herkes 'Çetin Bey' derdi. Mesafe koyardı, ciddiydi. Zaten gördüğün vakit 'ağabey' diyemeyeceğini anlardın." diye konuştu.

"Asla unutmadık"

Habertürk yazarı Ayşe Özek Karasu da Çetin Emeç'in her şeyi gören ve bilebilen bir adam olduğunu anlatarak, "Gazete baskıya girmeden istisnasız her satırı okur, sayfaları gelincik tarlası şeklinde (kırmızı kalemle düzeltmeler) geri yollar, hataların hesabını sormayı ertesi güne bırakmazdı." dedi.

Emeç'in o dönem dijital fotoğraf olmadığı için gelen her diayı tek tek inceleyip kimsenin fark edemediği ayrıntıları gördüğünü dile getiren Karasu, şöyle devam etti:

"İstanbul'daki bir Musevi düğünü fotoğrafında, çeken muhabirin göremediği Ariel Şaron'u o, küçücük diada lupla bakarken fark etmesi efsanedir. Editörlükte aşırı titizlik ve disiplini ondan öğrendik. Fakat Çetin Bey'den korktuğumuzu da itiraf etmeliyim, yazı işlerine iki kere düşünerek girerdik. Katledildiği 7 Mart günü çok gözyaşı döktük, asla da unutmadık, 25 yıllık Hürriyet Dış Haberler hayatımda onu bir şekilde anmak için o kadar çok vesilemiz oldu ki…"