Nilüfer Belediyesi Edebiyat Müzesi’nin düzenlediği “Nadir İşler” söyleşi dizisinin ilk konuğu Enis Batur oldu. Batur, mektup ve posta pulları üzerine keyifli bir söyleşi gerçekleştirdi.

Nilüfer Belediyesi’nin 2018 yılında Misi’de açtığı ve Türkiye’de bir ilk olan Nilüfer Edebiyat Müzesi, bünyesindeki edebiyat hazinesiyle ziyaretçilerini ağırlarken, diğer bir yandan da düzenlediği etkinliklerle yazarları, okurlarla buluşturuyor. Edebiyat Müzesi, “Nadir İşler” adıyla yeni bir söyleşi dizisi başlattı. Pandemi nedeniyle çevrim içi gerçekleştirilen söyleşinin ilk konuğu, şair, yazar ve yayıncı Enis Batur oldu. Sevil Şahin Hakverdi ve Dilan Deniz’in sorularıyla eşlik ettiği etkinlikte Enis Batur, posta pulları ve mektup üzerine keyifli bir söyleşi gerçekleştirdi. Pul koleksiyonculuğunun farklı bir iş olduğunu belirten Enis Batur, pulun, nadir bir nesne olduğunu söyledi. Batur, “Pul, parmakla tutulmaz. Cımbızla ele alınır. Profesyonel koleksiyonculara cımbız yetmez, eline eldiven takar. Pulların en ufak bir tırtığının bile akâmete uğraması, onu değersiz kılmaya yeter” dedi.

Pul merakına küçük yaşlarda babası sayesinde kapıldığını ifade eden Enis Batur, pulun, işlevsel nedenlerle ortaya çıkan bir değer olduğunu dile getirdi. Batur, “Elektronik postanın çıkmasıyla beraber mektup, kendiliğinden bir köşede büzüşmeye başladı” dedi.

Mektuba, yaygın olduğu dönemde bile toplum tarafından çok fazla ilgi gösterilmediğini belirten Enis Batur, “Benim kuşağım mektupla büyüdü. Ama yine de Batılılara oranla mektuba başvurma oranımız zayıftı. 19. yüzyıl döneminin Batılı yazarları 15, 20, 30 cilt halinde mektup yayınladı. Türk Edebiyatı’nda hiçbir yazarın 2 ciltlik mektubunu görmüş değilim. Zaten mektupların çoğu kayboluyor. Batı toplumu belgeci, arşivci bir toplum. Avrupa kültüründe mektubun yeri bizdekine oranla çok daha kıymetli ve geniş olmuş her zaman. Bizde yeni yeni, oldukça gecikmiş biçimde mektubun kıymeti anlaşıldı” şeklinde konuştu.

Mektubun, insanların bir arada olmamasından dolayı ortaya çıktığını ifade eden Enis Batur, kendisinin de ilkokuldan sonra okumak için evden ayrıldığı dönemde mektupla tanıştığını söyledi. Mektup ve zarfları biriktirdiğini kaydeden Batur, “Gönderen: Enis Batur” kitabının da buradan ortaya çıktığını belirtti. Batur, “Her türlü mektup var. Kavga, aşk, iş, sövgü, ihbar mektupları gibi. Mektubun, insan hayatının bütün boyutlarını yansıtabilen bir dünya olduğunu gördüm. Bir noktadan sonra yazdığım kitabın da bir mektup olabileceği düşüncesi geldi” diye konuştu.

Elektronik postanın, mektubun yerini tutmadığını dile getiren Enis Batur, “Keşke onun yanında mektup da yaşamanın yolunu bulabilseydi. Ama insanlar mektup yazmayı sürdürmedi” ifadelerini kullandı.

Bütün yazdıklarını, dolma kalemle yazdığını söyleyen Batur, “Şimdiye kadar doğrudan doğruya klavyenin önüne geçip hiçbir şey yazmadım. Daktiloyla da, bilgisayarla da yazmadım. Mektup dolma kalem, tükenmez kalem hatta kurşun kalemle yazılan bir şeydi. Daktiloyla yazılmaya başlayınca daraldı. Bana kalırsa niteliği de biraz çözülmeye başladı. Daktilo da bitip, bilgisayara geçildikten sonra zaten mektup otomatik olarak elektronik posta oldu. Onun için de mektup, bizim dünyamızdan çekilmiş, bir hayalete dönüşmüş durumda. Ama madem kitaplarımız birer mektup olarak görülebiliyor biz de mektubu bu yoldan yazmaya devam edebiliriz o zaman” diye konuştu.

İşi gereği çok sayıda mektup aldığını belirten Enis Batur, “ Mektupları sakladım ve bir bölümünü Nilüfer Belediyesi Kütüphaneleri’ne verdim. Doğru yerde olduklarına inanıyorum. Araştırmacılara, akademisyenlere katkıda bulunacağı umudunu taşıyorum. Mektuplarım orada olduğu için içim rahat” dedi.