ERZURUM (AA) - Erzincan Üniversitesi Tarih Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Salim Gökçen, Fetullahçı Terör Örgütü'ne (FETÖ) ilişkin, "FETÖ yapılanmasına ve eylemlerine bakıldığında, bu örgütün birçok maskeyi ustalıkla kullandığı görülmektedir. Örgütün hedefi, 'İslam'a hizmet' adı altında karanlık güçler adına dünyevi bir hakimiyet elde etmekti." dedi.

FETÖ'nün 15 Temmuz'daki darbe girişiminin üzerinden bir yıl geçmesi dolayısıyla terör örgütle ilgili bir analiz yapan Gökçen, FETÖ'nün nasıl kurulduğunu, kimlere hizmet ettiğini ve neleri amaçladığını tek tek kaleme alarak, geniş bir araştırma yaptı.

Araştırmasında çarpıcı sonuçlara ulaşan Prof. Dr. Gökçen, Türkiye ve Ortadoğu üzerinde hesapları olan küresel güçlerin maşa olarak kullandığı hain örgütün, İslam'ı kullanarak muhafazakar insanların dini emellerini nasıl istismar ettiğini anlattı.

- "Örgüt için İslam dini, planlarını hayata geçirmek için bir araçtı"

Gökçen, yaptığı analizde, FETÖ yapılanmasının, 80'li yıllarda ABD'nin aralarında bazı Türk uzmanların yanı sıra birçok istihbaratçının da bulunduğu bir ekip tarafından hazırladığı "Türkiye'de İslam radikalizminin geleceği" konulu rapor ile başladığını belirtti.

Yapılanmanın "Dinlerarası diyalog" ve "İlımlı İslam" şemsiyesi altında hayat bulduğuna işaret eden Salim Gökçen, şunları ifade etti:

"Bunun neticesinde bu projelerin Türkiye'deki yürütücüsü olarak Fetullah Gülen seçilmiş, Gülen'in Papa II. Jean Paul'ü ziyareti ve yazmış olduğu mektup, örgütün uluslararası haline gelmesinde önemli bir rol oynamıştır. FETÖ yapılanmasının harekat planı 'din istismarı' üzerinden yürütülmüştür. Bu konuda Diyanet İşleri Başkanlığının hazırladığı rapor önemlidir. FETÖ yapılanmasına ve eylemlerine bakıldığında, bu örgütün birçok maskeyi ustalıkla kullandığı görülmektedir. Örgütün hedefi, 'İslam'a hizmet' adı altında karanlık güçler adına dünyevi bir hakimiyet elde etmekti. Örgüt için İslam dini, planlarını hayata geçirmek adına sadece bir araç durumundaydı. Din kisvesi altında faaliyet gösteren örgüt mensuplarının tavır ve davranışları tek tek ele alındığında, bunların Medine döneminde yaşayan münafıklar ile yarışacak derecede benzerlik gösterdikleri görülecektir."

- "Bilinçli şekilde Kelime-i Tevhid'in sadece ilk kısmını öne çıkardılar"

Gökçen, "hastalıklı yapı" olarak nitelendirdiği FETÖ'nün kesinlikle dini bir yapılanma değil küresel hegemonların sinsi bir projesi olduğunu belirterek, FETÖ'nün, Kur'an ve Sünnet rehberliğinde değil belli bir 'üst akıl' ile sevk ve idare edilen, egemen güçlerin gizli emellerine hizmet eden bir yapı olduğunu dile getirdi.

FETÖ'nün, diyalog sürecine meşruiyet kazandırmak için Al-i İmran Suresi'nin 64'üncü ayetini istismar ettiğini aktaran Prof. Dr. Gökçen, şu değerlendirmede bulundu:

"Örgüt mensupları, bilinçli şekilde Kelime-i Tevhid'in sadece ilk kısmını öne çıkararak, Hazreti Muhammed'e iman etmeyenlerin de cennete girebileceğini öne sürmüşlerdir. Ülkenin insan ve maddi kaynaklarını da 'hizmet' adı altında heder eden, bunları karanlık odaklara peşkeş çeken bu yapılanma, pek çok ulusal, dini ve hümanist konuda olduğu gibi dinlerarası diyalog konusuna da araçsal bir mantıkla yaklaşmıştır. Bu çerçevede Batı toplumlarında kurgulanan İslamofobi, Cihadist İslam, İslami radikalizm gibi kavramları sorumsuzca bir kaldıraç olarak kullanmıştır."

Gökçen, büyük bir finansal yapılanmayı da kontrol eden FETÖ'nün milyarlarca liralık maddi kaynağı "himmet" adı altında topladığını hatırlatarak, örgütün maddi destek sağlarken, dini ritüelleri ve söylemleri yıllarca ustalıkla kullandığına dikkati çekti.

Örgüt tarafından "zekat ve sadaka" adı altında toplanan yardımlardan örgüt mensuplarının maaşlarındaki kesintiye, kurban ibadeti için verilen paralardan örgütün tabanındaki yoksul kesimden koparılan küçük meblağlara kadar hemen her alanda yıllar boyunca himmet sağlandığına vurgu yapan Salim Gökçen, şunları kaydetti:

"Yurt içi ve yurt dışındaki örgüt yapılanması, himmet için düzenli olarak toplantılar düzenlemiştir. İşin en vahim tarafı, örgüt tarafından dini söylemlerle Türkiye'de toplanan bu paraların 'lobi faaliyeti' adı altında birçok Hristiyan kuruluş ve örgüte bağış olarak gönderilmiş olmasıdır. FETÖ'nün faaliyetleri incelendiğinde dinlerarası diyalog konusunda örgütün bir tür gizlilik ve takiyye politikası izlediği, fiili durumdan vazife çıkararak adeta İslam dünyasını tek başına temsil eden bir otorite olarak öne çıkmaya çalıştığı görülecektir. Bu faaliyetin örgüt açısından, küresel bir aktör olma, küresel ölçekte edinilen ilişkiler üzerinden ise ülkemizde devlet ve toplum üzerindeki ağır bir vesayet kurma amacıyla ilişkili olduğu açık bir şekilde ortaya çıkmaktadır."

- "FETÖ, kendisini tek ve yetkin temsilci olarak gösterme çabasındaydı"

Dinlerarası diyalog çalışmalarına da değinen Gökçen, "Örgüt, dinlerarası diyalog çalışmaları ile İslam dinini ve Müslümanları tek başına temsil ettiği görüntüsü vermek suretiyle, örgüte büyük bir güç ve hareket alanı kazandırmayı hedeflemiştir. Dinlerarası diyalog faaliyetlerinde kendisini tek ve yetkin temsilci olarak gösterme çabasında olan FETÖ, bu konuda kuramsal ve pratik çalışmalara da ağırlık vermiştir." ifadesine yer verdi.

Prof. Dr. Gökçen, örgütün, dinlerarası diyalog projesi ile Türkiye ve Ortadoğu üzerinde hesapları olan küresel güçlerin bir partneri olarak hareket ettiğini ve dini söylemler ile bu konunun toplum mühendisliğini üstlendiğini bildirerek, şu ifadeleri kullandı:

"FETÖ'nün faaliyetleriyle İslam dinine yapmış olduğu en büyük tahribat, maalesef toplumsal dini dejenerasyondur. Söz konusu tahribatı ortadan kaldırmak ve FETÖ benzeri yapılanmaların tekrar ortaya çıkmasını önlemek adına çok ciddi tedbirler alınması gerekmektedir. Bu anlamda Diyanet İşleri Başkanlığının da içinde bulunacağı siyasi, sosyal ve iktisadi geniş katılımlı oluşumlarda bu durum tartışılmalı ve iktisadi, sosyal ve eğitim politikaları tekrar gözden geçirilerek, özellikle din eğitimi yeniden yapılandırılmalıdır."