DOHA (AA) - SERDAR BİTMEZ - Türkiye'nin Doha Büyükelçisi Fikret Özer, bir yıldır ambargo uygulanan Katar'ın bu sürede birçok gelişmeye sahne olduğunu ve Türkiye ile Katar arasındaki ticaret hacminin yaklaşık yüzde 46 oranında artış gösterdiğini belirtti.

AA muhabirine Katar krizine ilişkin değerlendirmelerde bulunan Türkiye'nin Doha Büyükelçisi Fikret Özer, krizin bir körfez ülkeleri sorunu olduğunu ancak bunun, her birinin İslam İşbirliği Teşkilatı (İİT) üyesi ülkeler olması nedeniyle aynı zamanda İİT'nin de ilgi sahasına da girdiğine değinerek, İİT dönem başkanı olan Türkiye'nin de bu sorunun aşılmasına yardımcı olmak üzere aktif rol oynadığını söyledi.

Özer, Türkiye'nin anlaşmazlık yaşayan taraflarca kabul gören Kuveyt'in ara buluculuğunu kolaylaştırma gayretinde olduğunu; bu amaçla Katar, Suudi Arabistan ve Kuveyt'le üst düzey temaslarda bulunulduğunu ifade etti.

Krizin ardından 1 yıl geçmesine rağmen bir sonuca ulaşılamadığına ve karşı tarafta bir umut görülmediğine işaret eden Özer, şöyle devam etti:

“Bilindiği üzere, eski ABD Dışişleri Bakanı Rex Tillerson'ın yol haritası çerçevesinde geçen Mayıs ayında ABD'de bir toplantı yapılması planlanmıştı. Toplantı gerçekleştirilebilseydi, çözüm yönünde somut adımların atılacağı beklentisi hakimdi. Ancak Tillerson azledildikten sonra koydukları 13 şartın gerçekleşememesi halinde Katar'la barışmayacaklarını ifade eden tutumlarını tekrar vurgulamaya başladılar. Bu dönemde Arap Dörtlüsünün tutumunda bir sertleşme ve krizi küçümseme yaklaşımı gözlemledik. Önümüzdeki Eylül ayında tarafları ABD’de bir araya getirecek bir toplantı hazırlığı olduğunu biliyoruz. Tarafların tutumunda bir esneme olup olmayacağını ilerleyen günlerde göreceğiz.".

Hac sorunu

İran'la siyasi sorun yaşayan Suudi Arabistan'ın hac konusunu ayrı tuttuğunu ve temaslarını devam ettirdiğini, ancak Katar'la bu konuda herhangi bir görüşme ve anlaşma yapılmadığının anlaşıldığına dikkati çeken Özer, hac ve umre ibadetlerinin siyasi anlaşmazlıklar gerekçe gösterilerek engellenmesinin kabul edilemez olduğunu belirtti.

Büyükelçi Özer, "Haremeyn'in hadimi olarak Suudi Arabistan'ın hac ve umre ibadetlerinin yerine getirilmesi konusunda hiçbir şekilde siyasi ortamdan etkilenmemesi gerekir. Suudi Arabistan, öteden beri bu hassasiyeti göz önünde bulundurup başarılı biçimde uygulamaktaydı. Ancak Katar'a karşı nedense uygulanmadı, fiiliyatta Katarlı Müslümanlar bir yıldır hac ve umre ibadeti yapamadı." diyerek, söz konusu ülkenin daha önce siyasi olarak problemli gördüğü kişilere dahi hac ve umre izni verdiğini, şimdiye dek görülmemiş olan bu durumun en kısa zamanda sona ermesini temenni ettiğini dile getirdi.

Krizden sonra Katar'da yaşanan gelişmeler

Özer, Katar'ın ambargo öncesine göre siyasi, iktisadi, diplomatik ve askeri bakımından şimdi daha güçlü duruma geldiğini belirtti.

Katar Emiri Temim bin Hamed Al Sani'nin ambargoya ilişkin bir konuşmasında, "Katar 5 Haziran'dan önceki Katar olmayacak" ifadesine dikkati çeken Özer, bunun bir takım iç ve dış düzenlemelerin ve yeni yapılanmaların işareti olduğunu ve bunun da somut olarak görülmeye başlandığını söyledi.

Uygulanan ambargoyla büyük bir gıda ihtiyacı açığı ile karşı karşıya kalan Katar'ın 2019'a kadar gıda ve bazı tüketim maddeleri konusunda kendine yeten bir ülke olmayı hedeflediğini, bu amaç doğrultusunda 50'den fazla fabrikanın 1 yıl içinde açıldığını aktaran Özer, Doha yönetiminin krizden önce inşaat malzemesi için Cebeli Ali Limanı Serbest Bölgesi ve genel olarak Suudi Arabistan'a yöneldiğini, şimdi ise Cebeli Ali benzeri bir bölgeyi Hamed Limanı çevresinde kurmayı hedeflediğini, mal temini için yeni güzergahlar tesis edildiğini, kendi kendine yetebilme çabası kapsamında gıda ürünlerinin 2 yıllık ihtiyacının depolanabileceği binaların inşaatının yapılmakta olduğunu anlattı.

Özer, Katar'ın silahlı kuvvetler ve savunma sanayi konusunda da birçok yeni girişimi olduğunu, birçok ülkeyle kendini dış tehditlerden koruyacak anlaşmalar imzaladığını, NATO ile diyaloğu olduğunu aktararak, söz konusu ülkenin daha önce ülke dışına yaptığı yatırımların bir kısmını kendine yönlendirerek, güvenlik ve savunma altyapısını kuvvetlendirdiğini vurguladı.

"Üretim yapısı, teşkilatlanma ve diğer düzenlemeler itibarıyla Katar geçen seneki Katar'dan daha ileri. Her şeyin bir karşılığı var. " diyen Özer, Katar'ın diplomatik olarak son derece soğuk kanlı, akılcı yaklaşarak, karşı tarafın tahrik edici birtakım davranışlarına dahi soğuk kanlı yaklaştığını ifade etti.

Özer, Katar'ın batıda ve doğuda karşı taraftakileri suçlamaksızın kendini diplomatik bakımdan iyi bir biçimde anlatmaya çalıştığını ve bunda başarılı olduğunu söyledi.

Büyükelçi, ambargocu devletlerin Katar'a karşı olumsuz tavır almaları için bazı ülkelere baskı uyguladığının vakıa olduğunu, ancak gelinen aşamada bu girişimlerin netice vermediğinin anlaşıldığını, zira Senegal, Çad, Cibuti ve Ürdün'ün Katar ile ilişkilerini normalleştirme yolunda olduklarının görüldüğünü beyan etti.

"Türkiye çıkarcı değil, adalet ve hak üzere bir tavır tercih etti"

Türkiye'nin Körfez vizyonunu "aklı selim" olarak nitelendiren ve Ankara'nın ne yapmak istediğinin Körfez krizinin başında belli olduğunu vurgulayan Özer, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın tüm Körfez ülkelerini ve halklarını kardeş olarak görüp hiçbirinin zarar görmesini istemediğini hatırlattı.

Özer, Katar'ın karşı karşıya kaldığı durumda öne sürülen gerekçelerin tatmin edici olmadığını, haksız biçimde zarar gören ülkenin Katar olduğunu ve bunu asgariye indirmek için Doha yönetiminin yanında yer aldıklarını dile getirdi.

Böyle bir durumla Katar yerine Kuveyt, Bahreyn ya da Suudi Arabistan da karşılaşsa aynı tutumu sergileyeceklerine dikkati çeken Özer, şöyle devam etti:

"Bu, ilkesel bir bakış. Türkiye çıkarcı davranmayıp, adalet ve hak istikametinde bir tutum tercih etti. Dolayısıyla bakış zaviyesi itibarıyla ne onlara uzak ne bunlara yakın. Türkiye fırsatçı ya da menfaatçi bir yaklaşım içinde olsaydı değişik tavırlar sergileyebilirdi. Türkiye'nin BAE ile sekiz, dokuz milyar dolar civarında ticaret hacmi var. Suudi Arabistan ile yedi, sekiz milyar dolar. Her şeyin bedeli vardır ancak hak ve adalet, ebedi prensiplerdir. Dolayısıyla Türkiye, bugün belki maddi yönden kaybetmiş olabilir, bununla birlikte kamuoyu vicdanı ve Hak nezdinde haklılığı devam edecektir. "

Katar'a yönelik abluka başladıktan sonra Türkiye'nin acil masa kurduğunu ve ilk 48 saat içerisinde bu ülkeye ihtiyaç duyduğu acil mal ve malzemeleri gönderdiğini belirten Özer, bunun da kaliteli Türk mallarının Katarlılar tarafından tanınmasına vesile olduğunu söyledi.

Ticaret hacmindeki artış

Kriz dolayısıyla inşaat malzemeleri temininde de alternatif kaynaklar arandığını, bunların da bir kısmının Türkiye'den temin edildiğini ifade eden Özer, "850 milyon dolar olan ticaret hacmi, 2017 yılı sonu itibarıyla 1.3 milyar dolara çıktı. Yüzde 46 civarında bir artış gerçekleşti. Ancak bu artış Türkiye gibi 160 milyar dolar ihracatı olan ve Katar gibi ihtiyaçlarının %80-90’ınını ithal eden iki ülke için çok yetersiz. Bu sayının yükselmesi için önündeki engelleri aşmamız gerekiyor." dedi.

Bu çerçevede her iki ülke arasında ticaretin kolaylaştırılmasını hedefleyen bir anlaşmanın çok kısa sürede imzalanarak yürürlüğe gireceği bilgisini veren Özer, İran rotasının da Katar ile kara yolu üzerinden dış ticaret için bir alternatif olduğunu, bu bağlamda İran, Türkiye ve Katar arasında da ticaretin kolaylaştırılmasına ilişkin bir anlaşmanın söz konusu olduğunu dile getirdi.

Son olarak, Doha'nın tamamen savunmaya yönelik S-400 füze savunma sistemlerini satın almak istediğini, ancak diğer kardeşlerin bundan rahatsız olduğunun görüldüğünü söyleyen Özer, Katar'ın ambargocu ülkelerle ilişkilerini normalleştirmeyi, "geçmişte olanların tekrarlanmaması" güvencesini alma şartıyla kabul edeceğini ve bu meselede egemenliğinden taviz vermemekte ısrarlı olacağının müşahede edildiğini kaydetti.

Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri, Bahreyn ve Mısır yönetimlerinin 5 Haziran 2017'de Katar ile tüm diplomatik ilişkilerini kesmeleri Körfez bölgesinde krize yol açmıştı.