Eskişehir Osmangazi Üniversitesi (ESOGÜ) Ziraat Fakültesi öğretim üyesi Prof. Dr. Yusuf Ersoy Yıldırım, kuraklığın tarım sektörüne etkilerini dile getirerek modern sulama sistemlerinin acilen hayata geçirilmesi gerektiğini belirtti.

Yıldırım, ülkemizin yarı kurak iklim kuşağında yer aldığını, mevsimsel değişikliklerin ve yağışlarda görülen düzensizliklerin her bir ilimizin her bir yöresinde farklı sorunlar meydana getirdiğini anlattı. Dünya çapında tüm ülkeleri farklı düzeyde etkileyen iklim değişikliğinin ülkemizde de yoğun şekilde; yağışlarda düzensizlik, çok kısa sürede yoğun yağış, uzun dönem kuraklık gibi doğa olayları ile kendini gösterdiğini anlatan Prof. Dr. Yusuf Ersoy Yıldırım, "Yıllar itibari ile de beklenen dönemlerde yağışların düşmesi bugün kuraklık olayını daha önemli hale getirmiştir. Örneğin Eskişehir’de kar eksik olmazken son yıllarda kar göremez olduk ya da bugün karlı, iki gün sonra ise güneşli bir hava ile karşılaşabiliyoruz. Bunlar geçmişte görmediğimiz şeyler. Bazı araştırmalar, ülkemizin iklim değişikliğinden etkilenen Akdeniz havzası içerisinde yer alması nedeniyle gün geçtikçe bu sorunların farklı türleri ile karşılaşacağını göstermektedir. Doğa olayları insan yaşamı ve tarımsal üretim başta olmak üzere birçok alanı olumsuz etkilemeye başladı. Yıllık toplam yağışlar Orta Anadolu’nun Konya Karapınar civarında 250 milimetre, Rize’de 2 bin 300 milimetre, Ankara’da 390 milimetre, Adana’da 680 milimetre civarındadır. Bu yağışların ortaya çıkardığı suyun ne düzeyde olduğu ve bunlardan nasıl yararlanılacağı acil çözüm bekleyen meseleler arasındadır. Türkiye bunu il, havza bazında sorgular hale geldi. İleriye yönelik nehir havzaları yönetim plânları, tarımsal kuraklık eylem plânları hazırlanmaya başladı. Plânlama amaçlı Su Yönetimi Genel Müdürlüğünün kurulması, tarım sigortaları kapsamının genişletilmesi gibi bazı kurumsal ve yönetmelik değişikliklerine gidildi. Bütün bunların temelinde suyun mekânsal ve miktar olarak düzensizliği bulunmaktadır.” dedi.

Suyun dört ana kullanım alanı

Suyun dört ana kullanım alanı olduğunu belirten Yıldırım şu bilgilendirmede bulundu:

“Suyun ilk kullanım alanı içme ve kullanma suyunun doğrudan ve düzenli sağlanmasıdır. İkincisi sanayinin su ihtiyacıdır. Bu, yeni tesisler ve yeni su ihtiyacı anlamına geliyor. Kullanılmış suların tekrar çevreye verilmesi, atık sulardan yararlanma gibi farklı metodolojilerden yararlanılabiliyor. Bugün bazı ülkelerin deniz suyunu arıtarak kullanma suyuna dönüştürdüğünü biliyoruz. Tarım, başlı başına su gereksinimi duyan, suyun yüzde 70’den fazlasını kullanan ana sektördür. Burada suyun etkili şekilde yüksek randımanla kullanılmadığını görüyoruz. Son dönemlerde karşılaştığımız su kullanım alanı olarak çevre de, su ihtiyacı duyan dördüncü bir alan olarak karşımıza çıkmaktadır. Çevresel minimum ihtiyacın doğaya verilmesi, buna yönelik çalışmalar önemli hale geldi.”

Tarımda sulama sistemi değişikliğine gidilmeli

Tarımın su tasarrufu yapmak zorunda olan birinci sektör olduğunu ifade eden Yıldırım; “Mevcut açık kanal sistemi ve çiftçi de üretimini bu sistem dahilinde gerçekleştiriyor. Sulama yöntemini tamamen değiştirmek, mevcut yüzey sulama alanlarında yağmurlama ve damlama yöntemlerini kullanacak yaklaşım ile hareket etmek, yeraltı su çekiminden kaçınmak (çünkü suyun her bir metre aşağı inmesi enerji masrafını beraberinde artırmaktadır) çok önemlidir. Su tasarrufu ancak su alınan noktanın altına damlama ya da yağmurlama sulama yöntemlerinden birinin seçilebilir kolaylıkta sunulması ile yapılabilir. Sistemsel alt yapı değişikliğine gidilmediği sürece beklenilen verim alınamaz, kurak dönemlerde su eksikliği kendini daha ciddi bir şekilde gösterir. Suyu iyi bir şekilde depolamalı, bitkinin ihtiyaç duyduğu zaman ve miktarlarda vermeli, kurak dönemlerde de üretimi riske sokmayacak şekilde idareli kullanmalıyız. Eskişehir’e baktığımızda ilçelerin iklim modellerinden alınan sonuçları değerlendirerek öngörüde bulunmak, kritik dönemlerde ne yapacağımızı şimdiden belirleyip uygulamaya sokmak bir zorunluluk haline gelmiştir. Sadece tarım sektörü olarak değil, tüm toplumca bir damla suyu korumamız gerektiği ve bu bir damlayı da ihtiyaç duyulan yerde doğru şekilde kullanmanın bir tercih değil zorunluluk olduğu unutulmamalıdır.” diye belirtti.