BRÜKSEL (AA) - Yunanistan'ın kara ve denizden geçiş yapmaya çalışan savunmasız sığınmacılara karşı sert tutumu, ülkelerin uluslararası anlaşmalar uyarınca iltica talep edenlere karşı yükümlülüklerini gündeme getirdi.

AA muhabiri, Yunanistan'ın da taraf olduğu Avrupa Birliği (AB) kanunları ve Birleşmiş Milletlerin (BM) mülteci anlaşmalarını inceledi.

Yunanistan'ın sığınmacı tutumu, ülkenin, AB hukuku ve BM anlaşmalarını açık bir şekilde ihlal ettiğini ortaya koyuyor.

Yunanistan sınırda insanlığı batırıyor

Avrupa'ya geçmek için Edirne'ye gelen sığınmacıların sayısı her geçen gün artarken, Yunan hükümetinin sığınmacılara karşı sert tutumu dünya genelinde eleştiriliyor.

Sığınmacılara kapılarını açmayan Yunanistan, çocuk ve kadınların da bulunduğu topluluğu sert hava koşullarında aç susuz sınır kapısında bekletmekle kalmayıp, çok sert müdahalelerde bulunarak uluslararası insancıl hukuku ayaklar altına alıyor.

Geceyi açık alanda geçiren sığınmacılara Türkiye sınırından vatandaşlar ve sivil toplum kuruluşları çeşitli gıda ve ihtiyaç malzemesi yardımı yapıyor.

Yunan güvenlik güçlerinin sığınmacılara biber gazı, göz yaşartıcı bomba ve tazyikli suyla müdahale ettiği ve lastik botla Ege Denizi'ne açılıp Yunanistan kara sularına girenlerin Yunan Sahil Güvenlik botlarınca geri itildiği de kameralara yansıdı.

Öte yandan, Yunan güvenlik güçlerinin kullandığı orantısız güç sonucu iki sığınmacının hayatını kaybettiği rapor edildi.

Yunanistan taraf olduğu BM anlaşmalarını ihlal ediyor

Uluslararası hukuk ile mültecilere dair uluslararası sözleşme ve mutabakatlara göre, kendilerini güvende hissetmeyen, savaş ve benzeri korkular nedeniyle ülkelerini terk eden her insan başka bir ülkeye sığınma hakkına sahip bulunuyor.

Bu kişilerin, geldikleri ülke makamlarına kendilerini tanıttıktan sonra iltica ya da sığınma başvurusunda bulunarak "mülteci" statüsü kazanma hakları mevcut.

Bu sözleşmelere taraf devletler, ülkelerine gelen kişilere bu imkanı sağlayacak yapıları oluşturma yükümlülüğünde.

1951 Mülteci Sözleşmesi ve 1967 Mültecilerin Statüsüne Dair Protokol’ün koruyucusu olarak hizmet veren Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliğine (BMMYK) göre, mültecilerin korunması devletlerin birincil sorumluluğunda.

1951 Sözleşmesi’ni imzalayan ülkelerin sınırları içerisinde mültecileri koruma ve onlara uluslararası standartlara uygun şekilde davranma zorunluluğu bulunuyor.

İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nin 14. maddesinde de "Herkes zulüm karşısında başka ülkelerde sığınma talebinde bulunma ve sığınma hakkından yararlanma hakkına sahiptir." ibaresi yer alıyor.

Yunanistan her başvuruyu kabul etmek zorunda

Yunanistan gerek 1951 Sözleşmesi gerek 1967 Protokolüne taraf ülke konumunda bulunuyor.

Yükümlülükleri çerçevesinde Yunanistan’ın, ülkelerindeki savaş nedeniyle kaçan her bir Suriyeli, Afgan veya diğer ülke vatandaşının, sığınma başvurusunu alma ve olabildiğince kısa süre içinde bu başvuruları sonuca bağlama zorunluluğu bulunuyor.

Yunanistan taraf olduğu sözleşmelere uymuyor

Yunanistan Başbakanı Kiryakos Miçotakis'in, ülkesinin bir ay boyunca sığınma başvurularını durduracağını bildirmesi ise hem uluslararası hem de AB hukukunun ihlali anlamına geliyor.

Nitekim BMMYK tarafından 2 Mart'ta yapılan açıklamada ne 1951 Mülteci Sözleşmesi ne de AB mülteci hukukunun, sığınma başvurularının kabulünün askıya alınması için bir yasal dayanak oluşturduğunun altı çizildi.

BMMYK’ye göre Yunanistan sınırı geçen sığınmacılara "ceza veremez, sınır dışı edemez"

BMMYK, 2 Mart'ta yaptığı açıklamada, Yunanistan’ın sığınmacılara yönelik kötü muamelesi ve bu kapsamda aralarında bir BMMYK çalışanının yer aldığı bazı insani yardım çalışanlarının maruz kaldığı saldırıları kınadı.

Mültecilerin Hukuki Durumuna Dair Sözleşme veya 1951 Mülteci Sözleşmesi mültecilerle ilgili ilk düzenlemeyi oluşturuyor. Bu sözleşme içeriği itibarıyla yetersiz görülmüş ve sonrasında 4 Ekim 1967'de Mültecilerin Statüsüne Dair Protokol ile mültecilerin tanımı ve konumu yeniden düzenlenmişti.

Öte yandan, BMMYK'ye göre mülteci haklarından "zulüm veya zulüm tehdidi olan bir yere geri gönderilmeme hakkı (Geri göndermeme ilkesi)", "zulümden kaçan bireylerin kendi ülkelerinden çıkışlarının ve diğer ülkelere girişlerinin normal (yasal) yollardan yapılmış olması beklenilemeyeceğinden, sığınma talebinde bulunulan ülkeye yasa dışı giriş yapılması veya yasa dışı kalınmasından dolayı ceza almama hakkı" ve "ulusal güvenliği veya kamu düzenini korumak için özel olarak belirtilmiş istisnai durumlar haricinde, sınır dışı edilmeme hakkı" maddeleri dikkati çekiyor.

AB Yunan güvenlik güçlerine alkış tutuyor

Yunanistan’ın sert müdahalesine BM ve uluslararası sivil toplum kuruluşlarından yoğun tepki gelirken, üyesi olduğu AB, insanlık dramına karşı sessiz kalmayı tercih ediyor.

2015 yılından bu yana göç politikasını sığınmacıları sınırlarından dışarıda tutmaya göre planlayan AB, Konsey, Komisyon ve Parlamento başkanlarını ciddi şekilde uluslararası hukuku ihlal eden Yunanistan’la dayanışma göstermek için Yunanistan-Türkiye sınırına gönderdi.

"Yunanistan’ın sınırları Avrupa’nın sınırlarıdır" açıklamasında bulunan AB, aynı zamanda sığınmacılara karşı orantısız güç kullanan Yunan güvenlik güçlerine de teşekkür etti.

Panik halinde dışişleri ve içişleri bakanlarını da olağanüstü toplantıya çağıran AB, aynı zamanda Yüksek Temsilci Josep Borrell ve Konsey Başkanı Charles Michel'i Türkiye'ye gönderdi.

AB hukukunu çiğniyor

Yunanistan'ın, iltica başvurularını 1 ay askıya aldığını ve ülkeye yasa dışı geçiş yapan sığınmacıları sınır dışı edeceğini duyurması AB hukukunu da ihlal ediyor.

Tek derdi göçmenlerin sınırları dışında kalması olan AB, Yunanistan'ın birlik hukuku ve mevzuatlarını çiğnemesini de görmezden geliyor.

AB'nin göç politikasını şekillendiren ve hala üzerinde çalıştığı "Ortak Avrupa İltica Sistemi"ne göre, iltica koşullarında "Kendi vatanında ciddi zulüm ve zarar tehdidiyle karşı karşıya kaldığı için kaçan ve uluslararası korumaya ihtiyaç duyan kişilere iltica verilir." deniliyor.

"Açık sınırlar ve hareket serbestisi" prensipleri bağlamında tüm AB üyelerinin bu "ortak değerleri" paylaşması gerektiğine işaret edilen sistemde, "Sığınmacılara koruma sağlanması için tüm üyelerin, ortaklaşa, yüksek standartları güvence altına alması gerekiyor." vurgusu yapılıyor.

Ortak iltica sistemine göre, "süreçlerin adil ve etkili" olması ve "suistimale açık olmaması" gerekiyor.

AB ülkelerinin iltica talebinde bulunanları "onurlu bir şekilde" kabul etme sorumluluğu bulunurken, tüm iltica taleplerinin ülkelerce "aynı standartlarla" ele alınması zorunlu tutuluyor.

AB kanunlarınca "İltica talebinde bulunan kişilere, kalacak yer gibi, insani karşılama koşulları sağlanması" zorunlu tutulurken, "Söz konusu kişilerin temel haklarına tam olarak saygı gösterilmeli." ifadesi kullanılıyor.

Öte yandan, sıklıkla tartışmalara konu olan ve AB'nin göç politikasının bel kemiğini oluşturan 2003 tarihli "Dublin Sözleşmesi" de uluslararası koruma talep eden kişinin iltica sürecinin hangi üye ülkede başlatılması gerektiğini belirliyor.

"Dublin Sözleşmesi"nin 2013’teki son güncellenmiş haline göre, iltica talebinde bulunan kişinin sürecinin AB'ye ilk giriş yaptığı ülkede başlatılması gerekiyor.

Ancak AB, 2015'teki sığınmacı krizinin sınır ülkelerinde yarattığı baskı nedeniyle "Dublin Sözleşmesi"ni tam olarak uygulamıyor. Halihazırda üye ülkeler sözleşmeyi tekrar düzenlemeye çalışıyor.

Yunanistan'ın hukuk ihlallerini görmezden gelen AB, "sığınmacıların öldürülmesi pahasına" sığınmacıları sınırlarının dışında tutma gayesiyle sadece hukuku değil, değerlerini de ayaklar altına alıyor.

BM'nin rutin hale gelen "endişeliyiz" ve "kınama" açıklamaları ise durumu değiştirmeye yetmiyor.

Muhabir: Şerife Çetin,Bayram Altuğ