Mimar Dr. Nilay Özcan Uslu, binalarda kolon ya da taşıyıcı duvar kesme işlemlerinin yapıda önemli hasar bıraktığını hatırlatarak, İzmir’de yaşanan deprem sonrasındaki gibi can ve mal kaybı olmaması adına, yapı kullanıcılarının bu tür durumlarda yerel idareye başvurması gerektiğini söyledi.

İzmir Kavram Meslek Yüksekokulu İç Mekân Tasarımı Program Başkanı Öğr. Gör. Dr. Nilay Özcan Uslu, İzmir’de yaşanan deprem sonrası vatandaşlara yapı denetimine ilişkin önerilerde bulundu.

Yaşadığımız coğrafyanın deprem kuşaklarında yer alması nedeniyle, kentsel alanda gerçekleştirilecek her uygulamada tasarımın başlangıcından fiziksel ortamda inşa ve kullanım süreçlerine kadar titizlikle hareket etmenin şart olduğunu ifade eden Dr. Uslu, ’’Kentsel yaşam kalitesinin yükseltilmesi, yapılı çevre düzenlemelerinde disiplinler arası (mimarlık, şehir ve bölge planlama, mühendislik ve toplum bilimleri gibi) çalışmaların ön plana çıkarılmasıyla mümkün olabilmektedir. Bireyin en temel ihtiyaçlarından biri olan ‘barınma’ eylemi, nitelikli, konforlu ve emniyetli mekanlarda gerçekleşmelidir. Bu tür mekanların var olabilmesi, mimarlık ve mühendislik bilimlerinin (inşaat, jeoloji, harita, elektrik, makine mühendislikleri gibi) yasa ve yönetmelikleri benimseyen kapsamlı çalışmaları ve inşa sürecinde titizlikle yürütülen yerinde denetim mekanizmaları ile mümkündür.’’ dedi.

Daha kapsayıcı ve daha nitelikli kentsel dönüşüm

İzmir özelinde yaşadığımız depremin önemli bir kalıcı hasar bıraktığına dikkat çeken Uslu, ’’Bundan sonraki aşamalarda denetimsiz, hasarlı ya da yıpranmış yapıların yerel ve merkezi idareler, meslek odaları, üniversiteler gibi kurumlarca gerçekleştirilecek bütünsel çalışmalar üzerinden planlı bir şekilde tespiti yapılmalıdır. Bu bağlamda; yürütülecek tüm kentsel dönüşüm çalışmaları planlı, nitelikli ve kapsayıcı olmalıdır. Söz konusu çalışmalarda öncelikli olarak mevcut yapılı çevre ve yapı stoku kontrol edilmelidir. Afet riski (deprem, heyelan, sel gibi) taşıyan riskli alanlar ve özellikle bu afetlerde hasar alabilecek veya yıkılabilecek riskli yapılar hızlıca tespit edilmeli, içerisindeki kullanıcılar güvenli alanlara yerleştirilmeli ve gerekli düzenlemeler yapılarak planlı bir biçimde kentsel dokuya yeniden kazandırılmalıdır.’’ önerisinde bulundu.

Mimar Dr. Nilay Özcan Uslu, açıklamasına şu sözlerle devam etti;

’’Güvenli yaşam alanları inşa etme eylemi bütüncül süreçleri içermekle birlikte; deprem gibi doğal afetler sonucu hasar alan ya da yıkılan yapılarda niteliksiz yapım süreçlerine ek olarak, kullanım sürecinde yapılan kolon ya da taşıyıcı duvar kesme gibi yapıyı statik açıdan zedeleyecek uygulamaların da yer aldığı görülmektedir. Özellikle; zemin katlarda ticari alan olarak kullanılan mekanlarda, daha geniş kullanım alanı gereksinimi nedeniyle kesilen taşıyıcı yapı elemanları yapının tüm dayanımını negatif yönde etkilemektedir. Nitekim İzmir’de yaşadığımız depremde bu örneklerle karşılaşmaktayız. Bu tür uygulamaların varlığı söz konusu olduğunda; öncelikli olarak yapı kullanıcıları teknik destek alarak bağlı bulundukları yerel idareye başvurmalı ve idareden alınacak proje üzerinden gerekli kontroller yerinde tespit edilmelidir. Ayrıca ticari alan olarak kullanılacak mekanlara idaresince kullanım izni verilirken projesine uygunluğuna ilişkin tüm kontroller yapılmalı ve proje üzerinde yapının dayanımını zedeleyecek işlemlerin varlığı saptanmalıdır. Yapının taşıyıcılığını olumsuz yönde etkileyecek her uygulama ne yazık ki olası afetlerde kalıcı hasarlara sebep olabilmektedir. Bunun önüne geçmek kullanıcı farkındalığının arttırılması ve denetim mekanizmalarının güçlendirilmesiyle mümkündür. Depremin varlığı kaçınılmaz olduğundan yapının taşıyıcılığı dışında uygulama esnasında özellikle iç mekanda yer alan zemin ve duvar kaplamaları, asma tavan uygulamaları, kapı ve pencere gibi donatı elemanları ile klima, dolap, aydınlatma gibi tefriş elemanlarının nitelikli uygulamalarla sabitlenerek deprem esnasında sarsılma ile yerinden ayrılması ve kullanıcıya zarar vermesi önlenmelidir.’’

Sonuç itibarıyla; doğal afetlerin nasıl gerçekleşebileceği öngörülmese de insanların, yaşadığı doğaya uyumlanmayı ve bu yönde harekete geçerek yapılı çevreyi buna göre düzenlemeyi başarabildiğini hatırlatan Uslu, ’’İnsanlar isterse, daha güvenli mekanlar ve kentler oluşturabilecektir. Bu süreçte, özellikle kent yönetimlerinden; yasa ve yönetmeliklerle denetleme mekanizmalarını güçlendirmeleri, içinde bulunduğu çevreye ilişkin kentliyi bilinçlendirmeleri ve tüm süreçleriyle önceden planlanmış nitelikli ve konforlu yaşam alanlarını oluşturmada öncülük etmeleri beklenmektedir.’’ ifadelerini kullandı.