Bir bankamızın 2014 yılı için bastırmış olduğu takvimin, 13 Ocak tarihli yaprağında Muhyiddin Arabi’den bir alıntı okudum, inanamadım!

     “Muhyiddin-i  Arabi (kuddise sırruh) Hazretlerinden:

     Fakirin biri, bir ağaç dibinde gölgelenmekte olan Hz. Ali’ye (r.a.) gelir, ihtiyaçlarını arzeder:

     “Çoluk-çocuk sıkıntı içindeyim, ne olur bana biraz yardımda bulunun” der.

     Hz. Ali (r.a) hemen yerden bir avuç kum alır, üzerine okumaya başlar. Sonra da avucunu açar ki, kum tanecikleri altın külçeleri haline gelmiş…

     “Al,” der fakire. “İhtiyacını karşıla!”

     Fakirin gözleri yerlerinden fırlayacak gibi olur:

     “Allah aşkına söyle ya Emire’l-mü’minin! Ne okudun da kum tanecikleri altın oluverdi? Der.

     Değerli okuyucularım şimdi buraya kadar anlatılanları iyice analiz edelim. Bu hadise bir peygamberin mucizesi değil mi? Çünkü bu bir keramet değil. Bu hadise bir insanı yüceltmez, gülünç duruma düşürür. Şöyle ki;

     Ben bu tür senaryoların peygamber olmayan birine mal edilmesini hakaret olarak adlederim. Ayrıca ateist olanlara cevap hakkı doğurduğu kanaatindeyim. Üstelik bu ve buna benzer hikayelerin inandırıcı olabilmesi için de verilen mesajların sinsice düzenlenmiş bir oyun olduğunu düşünüyorum. Bakın inandırıcı olsun diye de reddemiyeceğimiz bir mesaj veriliyor. Olay şöyle devam ediyor:

     Hz. Ali (r.a.) anlatır:

     “Kur’an-ı Kerim, Fatiha suresi’ne gizlenmiştir. Ben da Kur’an-ı Kerim’i okudum, yani Fatiha Suresi’ni okudum bu kumlara…

     Bunu öğrenen fakir durur mu? O da bir avuç kum alır ve başlar okumaya. Okur, okur, okur…  Ama kumlarda bir değişiklik yoktur. Altın filan olmuyor, aynen duruyor. Tekrar gelir ve İmam Ali Hazretlerine:

     “Ben de okudum, ama bir şey değişmiyor; kumlar altın olmuyor” der. Emirü’l- Mü’minin Hz. Ali (r.a.) boynunu büker, mahcup bir eda ile cevap verir:

     “Ne yapayım,” der. “Dua aynı dua; ama, okuyan ağız aynı değildir! Dua tamam; lakin, okuyanın ihlası ve teveccühü tamam değildir!”   der.

     İnansan bir türlü, inanmasan bin…