Günümüzde şirketler, asıl amaçlarının kar elde etmek olması nedeniyle sadece buna yoğunlaşmakta ve kurumsallaşmaya pek fazla önem vermemektedirler. Tabiri caizse günü birlik düşünmekte, gelecekte olabilecek riskleri ve gidebilecekleri güzergahları hesaplamamaktadırlar. Bu durum maalesef bir süre sonra hem ekonomik olarak hem de sürdürülebilirlik açısından tıkanıklığa yol açmaktadır. O zaman “kurumsallaşmak istiyoruz” diyen firmaların neden bunu sürekli ertelediklerine şöyle bir bakmak lazım. Öncelikle kurumsallaşma ya da kurumsal firma ne demektir? Her firma kurumsal olmak zorunda mı? Kurumsal olmadan da sürdürülebilirlik sağlanamaz mı?
Kurumsallaşma özetle işletmenin kişi veya kişilere bağımlı olmaksızın faaliyetlerini sürdürebilmesidir. Bu; işletmenin sahibi de dahil olmak üzere hiç kimse tek başına karar veremez, her hangi bir karar verilecekse toplu bir şekilde hareket edilir, belirli bir düzene bağlı kalınır, demektir. İşte işletme sahiplerine ağır gelen taraf tam da bu noktadır. Büyük ölçekli işletmeler zaten bulundukları konum gereği kurumsal olmak zorundadırlar yani süreç onları buna zorlar ancak küçük ve orta çaplı işletmeler kurumsal olmaktansa tek başına karar verici konumda olmayı daha kolay olduğunu sandıkları için tercih ederler. Aslında kolay sandıkları ve üstlendikleri sorumluluk çok daha fazladır çünkü işletme sahibi aynı zamanda yönetici aynı zamanda çalışan aynı zamanda muhasebe işleriyle ilgilenen ve aynı zamanda satıcı olabilir. Hal böyle olunca da bütün bu işleri halletmek adına harcadığı yoğun efor nedeniyle yeni projeleri düşünemez, kafası hep günlük işlerle doludur, geleceği belirleyemez. Dolayısıyla yorgun düşer ve her türlü tehlikeye açık hale gelir. Kurumsal rakipleri yeni pazarlar bulup belki de ihracata atılım yapma gayretinde olurken, bu firma hala acaba o ayın ödemeleri yapıldı mı ya da acaba mallar ne zaman elime gelecek gibi sorularla uğraşır. Uğraştıkça yorgun düşer, işler birbirine girer, alacak verecek birbirine karışır, son safhada kredi çekip borçları kapatma hatasına düşer ve son.. Kar elde etmek amacıyla kurulan, belki de kaç kişinin evine ekmek götürdüğü işletme sona doğru gider. Peki bu yönetici nerde hata yaptı? Canını dişine takıp çalışmadı mı? Gecesi gündüzü birbirine karışmadı mı? Gerekirse personelle beraber sabahlamadı mı? Evet bunların hepsini hatta çok daha fazlasını yaptı ancak bir şeyi unuttu; kontrol etmeyi. Belki olumsuz bir tablo çizdim ancak biraz olumsuzunu düşünmek önlem almaya iter insanı.

Son zamanlarda adını çok sık duyduğumuz, pek çok kurum ve işletmenin kurmaya çalıştığı bir sistemden, ISO 9001:2008 Kalite Yönetim Sistemi’nden bahsedeceğim. Acaba o kadar uğraşmış neden böyle bir sistem çıkarmışlar? Ne işe yarar bu sistem? “Bir de bunun evrak yüküyle mi uğraşacağız zaten işimiz başımızdan aşkın..” demeyin. İşte tam da size göre bir sistem bu. Ansiklopedik tanımını geçersek Kalite Yönetim Sistemi uygulandığı yere güven getirir. Yani, aslında evrak yükü olarak gördüğünüz bu sistem yazıldığı şekilde uygulanırsa ve uygulandığı şekilde yazılırsa, işletmeye büyük bir kolaylık sağlar. İşletme neyi, nerde, ne zaman, nasıl ve kim tarafından yapıldığını bilir ve ona göre hareket eder. Yukarıda verdiğim işletme örneğinde eğer o yönetici bu sistemi uyguluyor olsaydı; malların ne zaman eline geçeceğini de bilirdi, o ayki ödemelerin nasıl yapılacağını da. Dolayısıyla işletmesinin maddi yönden sıkıntılı olduğunu fark ederek ona göre önlem alıp hemen krediye sarılmazdı. Kurumsallaşmak isteyen firmaların ilk adım olarak neden hemen Kalite Yönetim Sistemi’ni kurmaya çalıştıklarını araştırırsak bunun pek te kulak arkası edilecek bir mevzu olmadığını daha iyi anlayabiliriz. İşletmede bu sistem işliyorsa o zaman gelecekten korkmamak gerekir. Hatalar olmaz mı tabiki olur, işletme zor durumda olamaz mı tabiki olur ancak Kalite Yönetim Sistemi ile bu zor durum daha kolay atlatılır. Çünkü her şey yazılıdır, neyin nasıl yapılacağı bellidir. Risklerin neler olduğu, olağanüstü durumlarda neler yapılacağı da bellidir. Dolayısıyla işletme her hangi bir olumsuzluk karşısında şok yaşamaz çünkü zaten göz önünde bulundurmuştur. Kimin hangi işi yapacağı bellidir. Dolayısıyla yönetici gerçekten yönetici ve proje üreticisidir. İşletmeyi daha ileriye nasıl götüreceğini düşünür. Muhasebeci sadece muhasebecidir, idari işlerle ilgilenmez ya da satıcı sadece satıcıdır muhasebe onu ilgilendirmez. Herkes kapısının önündeki karı süpürür yani. Yöneticiyse hepsini görür kontrol eder varsa aksaklıklara müdahale eder ama belirli bir kural ve nizam çerçevesinde. O zaman her şey çok rahat bir şekilde ilerler. Aksaklıklar çabuk çözülür. Kalite Yönetim Sistemi için illa büyük çaplı bir şirket olmanıza ya da yanınızda 100 kişi çalıştırmanıza gerek yok, her işletme kendi büyüklüğüne göre, kendi durumuna göre bir sistem kurarsa ileride neyi neden yaptığını düşünüp hatırlamaya çalışmaz, o veri hep önündedir çünkü. Keza pek çok kamu kuruluşu da KYS nin önemini kavramaya başlamış ve bu sistemi kurmaya başlamışlardır. İşini kontrol etmek işte budur ve güven kontrole mani değildir.