Medicana International İstanbul Hastanesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Prof. Dr. Selman Laçin, rahim ağzı kanserinin, Türkiye'nin de içinde bulunduğu gelişmekte olan ülkelerde tarama programlarının tam oturmaması nedeniyle halen ölümcül kanserler arasında yer aldığını belirterek, Türkiye'de her yıl yaklaşık 2 bin kadına rahim ağzı kanseri tanısı konulduğunu bildirdi.

Medicana'dan yapılan açıklamada, rahim ağzı (serviks) kanserinin dünya genelinde kadınlarda en sık görülen kanserler arasında olduğu ve hastaların yaklaşık yarısının üreme çağındaki kadınlardan oluştuğu kaydedildi.

Açıklamada görüşlerine yer verilen Medicana International İstanbul Hastanesi Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Prof. Dr. Selman Laçin, serviks kanserinin sebebinin büyük oranda bilindiğini ve bir virüsün (HPV) etken olduğu bilindiği için aşısının da geliştirilmiş olduğunu belirtti.

Erken tanıda kullanılan tarama testleri ve tedavideki gelişmeler sonucu hastaların yaşam beklentisinin oldukça uzadığını aktaran Laçin, şunları kaydetti:

"Gelişmiş ülkelerde hastaların 5 yıllık sağ kalım oranları yüzde 90'ların üzerindedir. Türkiye'nin de içinde olduğu gelişmekte olan ülkelerde tarama programlarının tam oturmaması nedeniyle halen ölümcül kanserler arasındadır. Ülkemizde her yıl yaklaşık olarak 2 bin kadına rahim ağzı kanseri tanısı konulmaktadır. Uygun tedavinin belirlenmesinde tümörün büyüklüğü, çevre dokulara yayılımı, tipi, lenf sisteminin tutulumu ve hastanın çocuk isteği olup olmadığı önemlidir. Hastalığın ileri evrelerinde alınabiliyorsa rahim ile yumurtalıklar alınmakta, ardından da radyoterapi ve kemoterapi uygulanmaktadır. Bu tedavilerle hastanın gebe kalması büyük olasılıkla imkansız hale gelir."

Erken tanıyla gebe kalınabilir

Prof. Dr. Selman Laçin, genel anlamda yumurtalıklarının alınması veya radyoterapi yapılması planlanan hastalarda gebelik için en uygun seçeneğin, yumurta veya embriyoların dondurulması olduğunu vurgulayarak, "Dondurulacak yumurta ve embriyoların elde edilmesi için asıl tedavinin uygulanmasından önce genellikle 2 ile 4 hafta arasında ek bir süre gerekmektedir. Doğurganlığın korunması için yapılacak alternatif tedaviler hiçbir şekilde hastanın yaşam süresini olumsuz yönde etkilememelidir." ifadelerini kullandı.

Hastalığın, erken evrelerde yakalanması halinde özellikle çocuk isteği bulunan kişilerde rahmin alınmasını gerektirmeyen tedavi seçeneklerinin mevcut olduğunu belirten Laçin, "Rahim ağzından koni şeklinde bir parçanın çıkartılması, erken evrede uygulanan cerrahi işlemlerden biridir. Bu ameliyata bağlı rahim ağzında aşırı bir yara izi ve daralma gelişmezse gebe kalma açısından bir sorun beklenmez. Bu tip bir sorunun oluşması halinde aşılama yöntemi ile problemin üstesinden gelinebilir. Bu hastalarda çıkartılan dokunun derin olması ve bu ameliyatın daha önce kaç defa yapıldığına bağlı olarak rahim ağzı yetmezliği ve erken doğum riski yükselir." değerlendirmesinde bulundu.

Laçin, rahim ağzı kanseri tedavisi sonrası gebe kalma ve tüp bebek yöntemlerine ilişkin de şunları kaydetti:

"Yine erken evredeki uygun kişilerde rahim ağzının büyük bir kısmının bazen etraf dokularla birlikte çıkartılması ve rahmin yerinde bırakılması diğer bir tedavi seçeneğidir. Bu seçenekte de rahim ağzı darlığı oluşmaz ise gebe kalmada belirgin bir güçlük olmaz, hastaların yarıdan fazlası 6 ay içinde gebe kalır. Diğer yandan gebe kalan hastaların çoğunluğunun erken doğum yapacağı unutulmamalıdır. Erken evrelerdeki diğer bir seçenek de radyoterapi uygulanacak genç bayanlarda yumurtalıkların ışınlama sahasından uzaklaştırılması için ameliyatla karın üst bölgesine taşınmasıdır. Tedavi sonrasında yine cerrahi ve/veya tüp bebek yöntemleri kullanılarak gebelik oluşturulmaya çalışılabilir. Nedeni ne olursa olsun doğurganlığın kaybı özellikle genç hastalarda hastalığın kendisi kadar ciddi bir endişe kaynağıdır. Rahim ağzı kanserinin daha erken dönemde yakalanması ve tedavi seçeneklerindeki gelişmeler, bu kişilerin de çocuk sahibi olmalarına olanak sağlamıştır."