Tüm dünya genelinde yaşanan korona virüs salgınının fiziksel olduğu kadar ruh sağlığını da tehdit ettiğini belirten Psikiyatrist Dr. Emre Tan, “Hastalıktan kaynaklı kaygı ve panik, süreç uzadıkça artış gösteriyor. Toplumun bilinçlenmesi için yapılan tekrarlayıcı yayınlar takıntılara dönüşebiliyor” dedi.

Yaşanan salgının kirlenme ve bulaşma olmak üzere pek çok takıntıyı artırdığını vurgulayan İstanbul Gelişim Üniversitesi’nden Psikiyatrist Dr. Emre Tan, “İnsanlar hastalık kapma, rahatsızlanma ve ölüm kaygılarıyla daha sık yüzleşmek zorunda kalıyor. Hastalanacağı ve ailesine bulaştıracağı kaygısını yaşayan pek çok insan var” ifadelerini kullandı.

“Kişi bir kısır döngüye girerek tekrarlayıcı davranışlarda bulunur”

“Obsesyon, bir diğer adıyla takıntı; tekrar tekrar saplantılı biçimde akla gelen, rahatsızlık hissettiren düşünce ve hayallerdir” diyen Tan, “Kişi istemese de bu fikirleri düşünmekten kendini alıkoyamaz. Bu fikirlerin aslında mantıksız, gerçek dışı ve abartılı olduğunu bilir fakat bunların oluşturduğu olumsuz duyguları yoğun biçimde hisseder. Örneğin kontrol takıntısı olan birisi, ocağı kapattığını bilir fakat ‘ya kapatmadıysam’ diye düşünerek gidip tekrar bakar. Kişinin obsesyonlarını rahatlatmak ve kaygısını azaltmak için yaptığı davranışlara kompulsiyon denir. Bu davranışlar kısmi ve geçici olarak kişiyi rahatlatır. Örneğin elinin kirlendiğini düşünen kişi gidip elini yıkar. Fakat bu davranışlar geçici bir rahatlama sağlamış olup, bir süre sonra ilk düşüncenin tekrar gelmesini de sağlar. Böylece kişi bir kısır döngüye girerek, tekrarlayıcı davranışların içine hapsolur” şeklinde konuştu.

Genel toplamda yaklaşık olarak yüzde 1-3 oranında obsesif kompulsif bozukluk hastası olduğunu ifade eden Tan, “Bu dönemde mevcut hastaların şikayetlerinde artış görülebilir. Ayrıca yeni hasta sayılarında da artış olabilir” dedi.

Obsesif kompulsif bozukluk hastalığının alt tipleri hakkında da bilgilendirmeler yapan Dr. Tan, “Kirli olduğunu düşünüp çeşitli temizlenme davranışları yapma, şüpheye kapıldığı konularla ilgili olarak teyit, kontrol girişimlerinde bulunma. Ocağı kapatma, çantasına bakma, yazdığı yazıyı tekrar okuma gibi yaklaşımlar sergileyebilir. İhtiyacının ötesinde eşyaları toplayarak onları atamayabilir. Eşyaları kendince belli bir sırada, düzende tutma çabasına girişebilir. Aklına gelen kötü olayları önleyebilmek için bazı davranışları tekrarlar. Kaygı oluşturan düşüncelere karşıt düşünceler kurabilir” diye konuştu.

“Sadece düşünce halinde takıntılar da olabilir”

Korona virüs salgınının obsesyon alt tiplerinin hemen hepsini artırabileceğini ifade eden Tan, “Kirlenme ve mikrop bulaşması ilk sırada karşılaştığımız takıntı şekli. Hastalıkla ilgili haber alma takıntısı, TV ekranına hapsolma veya internetten sürekli olarak bu tarz haberleri takip etmeye dönüşüyor. Kontrol etme takıntısı, kendini ve çevresini hastalıktan korumak için aşırı derecede kontrol etmeye sebep oluyor. Bu süreçte eve alınacak gıda veya temizlik ürünlerinin stoklanması biriktirme obsesyonu haline geliyor. Eve girerken ayakkabıları dışarıda çıkarmaktan tutun da, el yıkama şekli, giysilerin izole edilip yıkanması gibi durumlar düzen veya tekrarlama takıntısı halini alıyor. Davranışın eşlik etmediği, sadece düşünce halinde kalınan takıntılar da olabilir. Sohbetinden günlük yaşamına kadar her şeyin merkezine ve sadece salgını alma hali, düşünce takıntılarına örnek olabilir” dedi.

Bu kaygı ve takıntı halinin hemen herkeste görülebileceğine dikkat çeken Tan, “OKB (Obsesif Kompülsif Bozukluk) hastalığı olanlar zaten takıntıya meyilli oldukları için ilk etkilenecek kişilerdir. Yakını veya çevresinde bu hastalığa yakalanan birilerinin olması, korona virüs için belirlenen risk gurupları içinde yer almak takıntılı olma ihtimalini arttırır. Kaygı ve strese karşı toleransı düşük kişiler, çok kalabalık ortamlarda çalışma zorunluluğu, çevresinin kendisi kadar özenli davranmadığını düşünenlerde kaygılı ve takıntılı hal daha sık oluşabilir. Çevreye dair kontrolü sağlayamadığını düşünme, ileriye dair belirsizlik ve çok sık salgına dair bilgi bombardımanına maruz kalmak diğer risk faktörleridir” ifadelerini kullandı.

“İleri boyuta gelen takıntı hallerinde psikiyatrik yardım alınmalıdır”

Bireylerin öncelikle yaşanan durumun olağan olmadığını kabul etmesi gerektiğini belirten Psikiyatrist Emre Tan, “İnsan edindiği tecrübe ve bilgiye göre yaşamını sürdürür. Bu durum bilim insanları açısından bile tam olarak bilinemeyen ve önceden öngörülemeyen bir süreç. Bu tarz durumlarda ne yapacağını bilemeyen insan doğal olarak uyarılmışlık, kaygı ve huzursuzluk hali yaşar. Ve bu son derece doğaldır. Hatta hayatta kalmayı sürdürmemiz için belli bir oranda kaygıya ihtiyacımız var. Bu nedenle belli düzeyde olabilecek kaygılı halimizden kaçmayalım, kabul edelim. Bize önerilen korunma yöntemlerini uygulayalım. Hastalık dışı konularla da ilgilenelim. Azaltsak da korunaklı şekilde iletişimimizi sürdürelim. Telefon veya internet iletişimi sağlayalım. Salgın, hayatımızın merkezi haline gelse de diğer gündem ve konuları da hayatımızda tutmaya çalışalım. Zihnimizin diğer konularla ilgilenmesine müsaade edelim. Whatsapp grupları, haber ve hastalıkla ilgili konuşma hallerine kendimizce kısıtlama getirelim. Olabildiğince olumlu ve pozitif düşünce şeklini korumaya çalışalım” diye konuştu.

Salgının fiziksel yıkıcılığının olduğu kadar ruhsal yıkıcılığının da dikkate alınması gerektiğine vurgu yapan Tan, “Kaygılı ve takıntılı hal, kişinin enerjisini tüketir ve yorgunluk oluşturur. İlerleyen süreçte duygusal enerjimizin bitme ihtimali, karamsarlık ve çaresizlikle birleşince depresyon için de risk oluşturur. Aynı zamanda madde kulanım sorunları ve intihar davranışları bu gibi süreçlerde artış gösterebilir. İleri boyuta gelen takıntı hallerinde psikiyatrik yardım alınmalıdır” şeklinde konuştu.