M.Douglas BM’de (savaş karşıtı olarak) konuştu. Konuşmasında dikkatimi çeken bir ifadesi vardı; “Barış için sosyal medyayı kullanın gençler.” Evrensel bir temenni olarak algıladım bunu, fakat;

     Bazı ülkelerde tam tersi bir durum yaşanıyor. Savaş için birçok sosyal medya iletişim araçları kanunsuz bir tavırla, diktatör liderler tarafından durduruluyor. Çin’de ve İran’da olduğu gibi.

     Türkiye de bu zihniyetten nasibini alan ülkelerden biri durumunda. Komünist ülkelerden pek farkımız kalmadı. Eğer mevcut iktidara dokunmuyorsanız problem yok. Üstüne üstlük, kamu reklamlarından da nasiplendirilebilirsiniz.( Fakat verilen destekle susturulmakla kalmayıp, bedel olarak lehte programlar yapmak zorundasınız.) Aksi yönde hareket sergileyen medya kuruluşları ise kendi yağıyla kavrulmak zorundadırlar, çünkü gizli mahalle baskılarının nefesi her zaman ensenizde.

     Tepedekilerin söz geçirmekte zorlandıkları YouTube ve Tweter gibi sosyal medyalar da anti-demokratik yollarla durduruluyorlar. Gerekçesi de çok ilginç; “şahsıma saldırıldığı için rahatsızım, kapatılsın” Deniliyor. İyi ama bu ülke hukuk devleti değil mi? Müracaat kanalları mı kapandı? Yoksa derebeylik geri mi dönüyor? Bu endişeli sorularla boğuşurken, liderin yavuklularından daha ilginç bir açıklama yapılıyor. “ Efendim bu medya şirketleri vergilerini ödemiyorlar.” Pekala, bu vergilerini ödemeyen şirketlerin durumunu yeni mi fark ettiniz? Daha önce böyle bir problem yok muydu?

     Tam bir ironi! Açıkçası bu açıklamalar Türk Milletini hafife almaktan başka bir şey değil.

     Aslına bakarsanız efendiler, bu türlü oyunlara gerek yok. Siz ne yaparsanız yapın meşru veya gayri-meşru olsun, taban zaten her türlüsünü, her halükarda olumlu karşılamaya hazır. Çünkü düşünen bir taban yok ki. Eleştirel bakış açıları arızalı. Yetiştirilme tarzlarına uygun olan her şey onlar için doğru, iyi, güzel ve haklı olmaktadır. Tabandakiler at gözlüğü takmış, sağını solunu göremiyorlar, akıl tutulması içerisindeler.

     Çünkü şebi kaynatmakla olmuyor şeker…

     Bazı taraftarlar da sahibi tarafından zorla yere yatırılmış, uyuşturucu iğneyle kontrol altına alınmış kızgın boğa gibi, ayaklarının açılacağı anı bekliyorlar. Sessiz bir teslimiyet hüküm sürmektedir. Maalesef ayaklar, boğazları kesildikten sonra çözülecektir. Can bedenden çekilince çözülen ayaklar, kızgın boğayı ayağa kaldırmayacaktır. İş işten geçmiş olacak.

     Tehdit ve yasaklar bugün birilerine bir namlu gibi çevrilmişken, suskun kalan ve baskı uygulayanları haklı olarak nitelendirenler, bilmiyorlar mı zamanla sıranın kendilerine geleceğini?

     Taban bu kadar muhakemeden yoksun oldukça, gayri insani şartların istikbalde taht kuracağını düşünemiyorlar mı? Daltonizm hastalığına tutulmuş renk körlülüğünü Allah’ın lütfu olarak mı görecekler? Derin gaflet uykusundan ne zaman uyanacaklar?

     Bence çok zor!

     Taban, tabansızlığını terk etmedikçe!