“Sultanahmet’ten Taksim Meydanı’na akan bir insan ve bir şuur çizgisiydi, bu bir miting değildi. Gelen halktı, kalabalık değildi. Gelen güvendi, korku değildi. Tezdi, sade antitez değildi. Vakardı, sade ses değildi. Yollar meydan oldu, meydanlar yol. Bu bir miting değil, bir memleketti. Alışılmış bir toplanış değil, dirilen bir milletti. Mahşer gününden bir yapraktı, bir ümmetti. Istıraplara çarpa çarpa büyümüş, gelişmiş bir kıyametti…”

 

Bu satırlar Üstat Sezai Karakoç’ ait. Milli Türk talebe Birliği’nin (MTTB) 3 Mart 1968 tarihinde İstanbul’da düzenlediği Şahlanış Mitingi için kaleme alınmış. Karakoç, uzayıp giden bu makalesinde, milletin ilk kez meydanlara inerek başta kominizim olmak üzere çeşitli tehlikelere karşı nasıl tepki verdiğini anlatır. O gün, hem İstanbul, hem de Türkiye için tarihî bir dönüm noktasıdır. Millî şuur, Cumhuriyetin kuruluşundan yaklaşık yarım asır sonra MTTB’nin şahsında yeniden ayağa kalkmış, şahlanmıştır. Hâl, mazinin aynasıdır. Son yarım asrın ve bugünün Türkiye’sini anlamak için, MTTB’yi ve onun devamı niteliğindeki Birlik Vakfı’nı tanımak gerekir.

Bir asırlık yürüyüş

27 Aralık Pazar günü Birlik Vakfı 30. Kuruluş yıldönümünü kutladı. MTTB’nin Cağaloğlu’ndaki tarihî binası doldu, taştı. Katılanlar arasında yedisinde olan da vardı, yetmişinde olan da. Vanlı da vardı, İzmirli de. Cumhurbaşkanı da katılmıştı, üniversite öğrencisi de. Bakan, vali, milletvekili, belediye başkanı, bürokrat da vardı, sivil vatandaş da. Okuryazar ve yönetici kesim çoğunluktaydı. Milliyetçisi de vardı, İslamcısı da. Hareketin temel çizgisine muhalif solcular dışında, her cenahtan insan gelmişti. Tıpkı 3 Mart 1968 Şahlanış Mitinginde olduğu gibi. Her renk, her ses, her nefes vardı. Kısacası, Türkiye oradaydı.

Birlik Vakfı 29 Mayıs 1985’de kurulmuş. Otuz yıl önce. Ama aslında çok daha uzun bir mazisi var. MTTB’den geliyor.  Peki, neydi MTTB? Niçin kurulmuş, neler yapmıştı? Yaşanmış, bitmiş bir nostalji miydi? Soruların cevabını bulmak için geçmişe kısa bir gezinti yapalım. MTTB, Bir öğrenci örgütü olarak 1916 yılında kurulmuş.

Yani asırlık bir çınar. Bazı gelgitler yaşasa da, milli ve yerli duruşunu hep korumuş. İlk eylemi, Rusların 93 Harbi hatırasını yaşatmak için Yeşilköy’e diktiği anıtın yıkılması. Tek parti döneminde Halkevleri dışında herkes gibi O da susturulmuş. Bu dönemde kayda değer en önemli icraatı, Hatay’ın anavatana katılması için 1936 yılında düzenlediği miting. Ancak bu eylem soruşturmalık olmuş ve dernek hükümet tarafından kapatılmış. 1946 yılında yeniden açıldıktan sonra, yaklaşık yirmi yıl milliyetçi bir çizgide etkinliklerini sürdürmüş.

Hareketin dönüm noktası 18 Mart 1965. Rasim Cinisli’nin başkan seçilmesiyle birlikte giderek daha milli ve muhafazakâr bir eksene oturur. Dönemin koşulları gereği ülkenin en önemli sorunu olan komünizmle mücadeledeki ve Kıbrıs davası gibi milli konulardaki çabaları, MTTB’yi gençlik hareketinin merkezi haline getirir. Dünyada ve Türkiye’de fikir akımlarının çok aktif olduğu bu dönemde, hareket adeta bir mektebe, bir ocağa dönüşür. Öğrencin, öğretmenin, akademisyenin, sanatçının, siyasetçinin, yazarçizer takımının ve daha nicesinin yolu bir şekilde bu ocağa düşer.

O BİR MTTB’Lİ

O dönemin MTTB’li gençlerinden biri de, şimdiki Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’dır. Kendisi, Birlik Vakfı’nın 30. Kuruluş Yıldönümü Töreni’nde yaptığı konuşmada o dönemi büyük bir gururla şöyle anlatır: “…İlk gençlik dönemlerinden, Milli Türk Talebe Birliği'nden itibaren benim bu kutlu yolda uzun bir geçmişim var. Konuşma yaptığım bu sahne, hatıralarla dolu. Burada düzenlenen münazaralarda çok ciddi izlerimiz var. İmam Hatip Okulu sıralarında burada pek çok şampiyonluk yakaladık. Bunları hep bu sahnede yaşadık. Hamdolsun, o günler unutulur gibi değil…”.

Evet, MTTB ve gençlik!. Necip Fazıl’ın “Anadolu’nun altmış noktasına ateş kuleleri dikmiş birlik komutanları” diye selamladığı o güzide topluluk. Yine O’nun meşhur hitabesindeki veciz ifadesiyle; "zaman bendedir ve mekân bana emanettir" şuurunda bir gençlik… Dininin, dilinin, beyninin, ilminin, ırzının, evinin, kininin, öcünün davacısı bir gençlik…"Kim var" diye seslenilince; sağına ve soluna bakınmadan, fert fert "ben varım" cevabını veren, her ferdi "benim olmadığım yerde kimse yoktur" duygusuna sahip bir gençlik… Can taşıma liyakatini, canların canı uğrunda can vermeyi cana minnet sayacak kadar gözü kara ve o nispette strateji ve taktik sahibi bir gençlik... Allah'tan başka hiçbir tutamak, dayanak, sığınak, barınak tanımayacak bir gençlik...

İSMAİL KAHRAMANLI YILLAR

15 Mart 1967 tarihinde MTTB’nin yeni başkanı seçilen İsmail Kahraman döneminde hareketin milli ve dini kimliği daha bir belirginleşir, yurt çapındaki etkinliği artar.  Şahlanış mitingleri, fetih şölenleri, Ayasofya protestoları düzenlenir. Cemil Meriç’in “izmler idrakimize giydirilmiş deli gömlekleridir” sözü harekete ışık tutar; öze, yani İslam’a yönelinir. Başta İstanbul olmak üzere, Türkiye genelinde yüzlerce konferans ve seminer verilir, kurslar düzenlenir, dergiler çıkarılır, bültenler ve bildiriler yayınlanır. Gençliğe ve ülkeye adeta bir ana şefkatiyle kucak açılır, sahip çıkılır.

1970’lerin ortalarındaRüştü Ecevit’in başkanlığı döneminde hareketin “bozkurt” olan amblemi “kitap” ile değiştirilir. Üstat Necip Fazıl “iyice süt beyaz renge kavuşan, saflaşan ve Alparslan’ın Malazgirt’te kazandığı büyük cihadın ruhunu kavrayan Türk gençliğinin yegâne temsilcisi MTTB” sözleriyle, bu değişimi tasdik eder. Gerek bu yeni çizgisi, gerekse giderek artan gücü nedeniyle, hareket bir kısım karanlık güçlerin hedefi haline gelir. Anarşi ortamında aralarında dönemin sembol isimlerinden biri olan yazar ve şair Sedat Yenigün’ün de olduğu çok sayıda genç şehit edilir.

12 Eylül darbesi her şeyi ezdiği gibi, MTTB’yi de ezmeye çalışmış, derneği kapatmıştır. Fakat büyük bir dava bilinci ve terbiyesiyle yetişen o neslin ezilmesi, yok edilmesi mümkün olmaz. İsmail Kahraman öncülüğünde bir araya gelen MTTB’li kırk eski gönül ve dava eri, İstanbul’un fethedildiği günü milat kabul ederek, 29 Mayıs 1985’de Birlik Vakfı’nı kurarlar. Aralarında Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Eski TBMM Başkanı Cemil Çiçek, Eski Milli Eğitim Bakanı Prof. Dr. Ömer Dinçer, Eski Sanayi Bakanı Ali Coşkun ve şimdiki Birlik Vakfı Genel başkanı Mehmet Alacacı’nın bulunduğu kırk kadim dost yeniden harekete geçmiştir. Niçin? Türkiye’nin birliği için. Büyük ve güçlü Türkiye’nin imarı için. Geçmişte, tarihi MTTB binasında peynir ekmek sofrasında memleket davasına kafa yoran bu insanlar, 1990’lardan itibaren ülkenin kaderine yön verir hale gelmişlerdir. Türkiye, Birlik Vakfı’nın öncülük ettiği birikimin ve stratejinin de katkısıyla kendi medeniyet ekseninde milli bir zemine oturmuş, su yatağını bulmuştur.

VAKIFTAN ÖTE BİRŞEY

Peki, nasıl olmuştu da Türkiye gibi batılı anlamda sivil toplum geleneğinin olmadığı bir ülkede, Birlik Vakfı gibi sivil bir hareket maya tutmuştu? Bu bir meslek örgütü olmadığı gibi, cemaat veya tarikat da değildi. Üstelik Kurucu Genel Başkan İsmail Kahraman’ın ya da şimdiki Genel başkan Mehmet Alacacı’nın şeyh, ya da din alimi gibi dini vasıfları da yoktu. Hiyerarşik bir yapıdan veya bir menfaat grubundan da söz edilemezdi. O halde işin sırrı başkaydı. Ortada bilginin, emeğin, vefanın ve özgürce özeleştiri yapabilme ortamının olduğu özgün bir yapı söz konusuydu. Motivasyonu sağlayan şey sıradan bir teslimiyet, kurumsal aidiyet veya dünyevi beklentiler değil; bu coğrafyaya dair yüksek bilinç, ortak akıl ve birlikte güzel işler başarma arzusuydu. Ekip ruhuydu. Bunun için kapıları asgari müşterekleri paylaşan herkese ve her kesime açmakta hiç tereddüt etmedi. Gizlisi, saklısı yoktu. İstanbul’da okuyup da vakfın Çemberlitaş’taki Atik Ali Paşa Medresesi’ndeki binasına uğramayan, bir tas çorbasını içmeyen, bursunu almayan Türk genci yok denecek kadar azdı.

Vakfın gücü ve etkinliği 2000’li yıllardan itibaren giderek artmış, Anadolu’nun dört bir yanında pek çok yeni şube açılmıştı. Hatta mevcut kulüplere ve komisyonlara ilaveten yeni birimlere ihtiyaç duyulmuş, Genç Birlik kurulmuş, MTTB yeniden faaliyete geçmişti. “Birlikten kuvvet doğar” sözü bir kez daha gerçek olmuştu. Birlik Vakfı misyonu, birikimi ve enerjisiyle Büyük ve güçlü Türkiye’nin yeni mimarı olma yolunda emin adımlarla yürüyordu. Aslında son yıldönümü törenindeki muhteşem tablo, her şeyi özetler gibiydi. Türkiye oradaydı.“Harekette bereket vardır” ilkesiyle bıkmadan, usanmadan çalışanlar, sonunda başarmıştı. Şimdi Nurettin Topçu’nun Anadoluculuk, Sezai Karakoç’un Diriliş ve Necip Fazıl’ın Büyük Doğu düşüncesi, Birlik Vakfı ekseninde memlekete mührünü vuruyor. Kuruluş yıldönümün kutlu olsun! Nice otuz yıllara!