Bu makale ile yabancı kavramının ele alınmasını, YUKK çerçevesinde Türkiye’den koruma talep edebilen yabancıları, yabancıların ülkeden sınır dışı edilmesinde ki sınır dışı kavramı, sınırdışının diğer kavramlarla karşılatırılmasını, yabancı ve uluslararası koruma kanunu kapsamında sınır dışı için aranan şartların ve yabancıları koruma türlerinin ve uluslararası korumadan yaralanbilecek olanların şartlarını ve statülerini idare hukuku açısından ele almak ve değerlendirmek amaçlanmıştır.

         Makalemizde ilk önce yabancı kavramı ele alınmıştır. Daha sonra Türkiye’den koruma talep edebilen ve YUKK kapsamına giren yabancılar ele alınmıştır. Yabancı kavramı tanımlanıp koruma durumları ve hakları ele alındıktan sonra sınırdışı kavramı anlatılmıştır. Sınırdışı kavramı idare hukuku yönüyle ele alınmış ve sınırdışının benzeri olan geri gönderme ve geri verme kavramlarıyla karşılaştırılmıştır. Sınırdışı kavramı idare hukukunun temel unsurları açısından incelenmiştir. Sınırdışı kavramının geri gönderme yasağı kapsamında ne şekilde değerlendirileceği anlatılmış ve sınırdışının ulusal ve uluslararası yargı kararları değerlendirmelerinin örnekleri verilmiştir.

İDARE HUKUKU YÖNÜYLE YABANCILAR VE SINIR DIŞI İŞLEMİ

YABANCILAR

A. Yabancı Kavramı

1. Genel Olarak

Yabancı; Devletler Hukuku Enstitüsünün 1892 tarihli Cenevre Toplantısında tanımlandığı gibi “bir devlet ülkesinde bulunup o devlet vatandaşlığını halen iddiaya hakkı olmayan kimsedir.” Tanım vatansızlarıda kapsamaktadır.([1])

Vatandaş kavramının karşıtı olarak belirtilen kavram yabancıdır. Bir ülkenin vatandaşı olmayan herkes bu ülkeye göre “yabancı” olarak isimlendirilir yani yabancı, bulunduğu ülkenin vatandaşlığına sahip olmayan kimsedir.([2])

Yabancı kavramı, yalnızca yabancı devlet vatandaşı olanları kapsayan dar bir anlama sahip değildir. Yabancı devlet vatandaşı olanlar haricinde hiçbir devlet vatandaşlığına sahip olmayan vatansızları, göçmenleri, mültecileri, sığınma talep eden diğer yabancıları, NATO mensuplarını, uluslararası kuruluşlar ve diplomatik temcilciliklerde çalışan özel statüdeki yabancılarıda kapsamaktadır.([3])

Yabancı kavramı, 6458 sayılı Yabancı ve Uluslararası Koruma Kanunu’nda (YUKK) tanımlanmıştır. YUKK’un 3. Maddesinin (ü) bendinde “Yabancı, Türkiye Cumhuriyeti Devleti ile vatandaşlık bağı bulunmayan kişidir.” şeklinde tanımlanmıştır.

2. Özel Statüde Bulunan Yabancılar

Bütün yabancılar kural olarak YUKK’a göre düzenlenir. Fakat özel statüde bulunan yabancılar yani diplomatik temsilciler ve yabancı askeri personeller YUKK kapsamında olmak şartıyla milletlerarası sözleşmelere veya özel düzenlemelere tabidirler.([4])

3. Vatansızlar

Vatansızlar, 6458 sayılı YUKK’un 3. Maddesinin (ş) bendinde “Vatansız kişi: Hiçbir devlete vatandaşlık bağıyla bağlı bulunmayan ve yabancı sayılan kişidir.” şeklinde tanımlanmıştır. 6458 sayılı Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanununun 50’nci ve 51’inci maddelerinde vatansız kişilerin durumları düzenlenmiştir. Ayrıca Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanununun Uygulanmasına İlişkin Yönetmeliğin 47 ila 50’nci maddelerinde vatansız kişiler düzenlenmiştir.

Vatansızlar, Türkiye’nin de taraf olduğu ve 6549 sayılı kanun ile onayladığı BM tarafından hazırlanan Vatansız Kişilerin Hukuki Durumuna Dair Konvansiyon’un (VKHDDK) birinci maddesinde “ vatansızın, herhangi bir devlet tarafından, kendi hukukuna göre, vatandaş olarak kabul edilmeyen kişidir.” şeklinde tanımlanmıştır.([5])

Vatansızlar, vatanları olmadığı için diplomatik korumadan yararlanamazlar. Fakat Türkiye’nin de taraf olduğu VKHDDK’ya göre vatansızlar sözleşmeye taraf olan ülkelerce mütekabiliyet şartı aranmaksızın diğer yanbancılara sunulan haklardan ve şartlardan yararlanabilmektedir. Ülkemiz bu konvansiyona taraf olmadan öncede vatansızlara Türkiye’de bulunan diğer yabancılarla aynı hak ve şartları sunmaktaydı.([6])

TÜRKİYE’DEN KORUMA TALEP EDEN YABANCILAR

A. Uluslararası Korumadan Yararlananlar

1. Mülteciler

Mülteci; Zorunlu göç kapsamında siyasi nedenlerle yaşam güvencesini sağlamak amacıyla vatandaşlığının bulunduğu ülkeyi terk etmek suretiyle vatandaşlığının bulunmadığı bir ülkeye yabancı olarak uluslararası hukuka uygun yasal göç yapanlara denir.

Mültecilerin tanımı, Türkiye’nin de taraf olduğu Mültecilerin Hukuki Durumuna Dair 1951 Cenevre Sözleşmesi’nde “1 Ocak 1951'den önce meydana gelen olaylar sonucunda ve ırkı, dini, tabiiyeti, belli bir toplumsal gruba mensubiyeti veya siyasi düşünceleri yüzünden, zulüme uğrayacağından haklı sebeplerle korktuğu için vatandaşı olduğu ülkenin dışında bulunan ve bu ülkenin korumasından yararlanamayan, ya da söz konusu korku nedeniyle , yararlanmak istemeyen; yahut tabiiyeti yoksa ve bu tür olaylar sonucu önceden yaşadığı ikamet ülkesinin dışında bulunan, oraya dönemeyen veya söz konusu korku nedeniyle dönmek istemeyen her şahsa uygulanacaktır.” şeklinde yapılmıştır.([7])

Mültecilerin Hukuki Durumuna Dair 1951 Cenevre Sözleşmesi’nin birinci maddesinin (F) paragrafında sözleşmenin uygulanmayacağı durumlar “Bu Sözleşme hükümleri:

(a) barışa karşı suç, savaş suçu veya insanlığa karşı suç gibi suçlar için hükümler koyan uluslararası belgelerde tanımlanan bir suç işlediğine;

(b) mülteci sıfatıyla kabul edildiği ülkeye sığınmadan önce, sığındığı ülkenin dışında ağır bir siyasi olmayan suç işlediğine;

(c) Birleşmiş Milletler'in amaç ve ilkelerine aykırı fiillerden suçlu olduğuna; dair hakkında ciddi kanaat mevcut olan bir kişi hakkında uygulanmayacaktır.”  şeklinde ifade edilmiştir.([8])

Mültecilerin Hukuki Durumuna Dair 1951 Cenevre Sözleşmesi’nin birinci maddesinin (C) paragrafında sözleşmenin sona ereceği durumlar           “ C. Yukarıdaki kısım A'da belirtilen hükümlerin kapsamına giren her kişi eğer:

 (1) Vatandaşı olduğu ülkenin korumasından kendi isteği ile tekrar yararlanırsa; veya

(2) Vatandaşlığını kaybettikten sonra kendi arzusu ile tekrar kazanırsa; veya

(3) Yeni bir vatandaşlık kazanmışsa ve vatandaşlığını yeni kazandığı ülkenin himayesinden yararlanıyorsa; veya

(4) Kendi arzusu ile terk ettiği veya zulüm korkusu ile dışında bulunduğu ülkeye kendi arzusu ile, tekrar yerleşmek üzere dönmüşse; veya

(5) Mülteci tanınmasını sağlayan koşullar ortadan kalktığı için vatandaşı olduğu ülkenin korumasından yararlanmaktan sakınmaya artık devam edemezse; İşbu fıkra, vatandaşı olduğu ülkenin himayesinden yararlanmayı reddetmek için önceden geçerli zulme ait haklı sebepler ileri sürebilen, bu maddenin A(1) Kısmı'nın kapsamına giren bir mülteciye tatbik olunmayacaktır;

(6) Tabiiyetsiz olup da, mülteci tanınmasını yol açan koşullar ortadan kalktığı için, normal ikametgahının bulunduğu ülkeye dönebilecek durumda ise;

Ancak işbu fıkra, normal ikametgahının bulunduğu ülkeye dönmeyi reddetmek için önceden maruz kaldığı zulme bağlı haklı sebepler ileri sürebilen, bu maddenin A(1) kısmının kapsamına giren bir mülteciye uygulanmayacaktır.

Bu kişiye, işbu Sözleşme'nin uygulanması sona erecektir.” şeklinde ifade edilmiştir.([9])

Mültecilerin Hukuki Durumuna Dair 1951 Cenevre Sözleşmesi’nde “1 Ocak 1951'den önce meydana gelen olaylar”  denilerek zaman bakımından kısıtlayıcılık uygulanmıştır. Zaman yönünden kısıtlama Mültecilerin Hukuki Durumuna Dair 1967 Protokolünü imzalarken kaldırılmıştır. Yine sözleşmeye taraf devletlere protokoller imzalanırken kısıtlayıcı beyan koyma hakkı tanınmıştır.([10])

Türkiye’de sözleşmeye taraf devletlere tanınan kısıtlayıcı beyan koyma hakkı kapsamında Mültecilerin Hukuki Durumuna Dair 1967 Protokolü’nü imzalarken coğrafi kısıtlamayla Avrupa ülkelerinden gelenlere mülteci statüsü tanıyacağını belirtmiş ve Mültecilerin Hukuki Durumuna Dair 1951 Cenevre Sözleşmesi’ni imzalarken mültecilere tanınan hakların Türk vatandaşlarına tanınan haklardan daha fazla olamayacağı çekincesini saklı tutmuştur.([11])

Mülteci kavramı 6458 sayılı YUKK’un 61. maddesinde “Avrupa ülkelerinde meydana gelen olaylar nedeniyle; ırkı, dini, tabiiyeti, belli bir toplumsal gruba mensubiyeti veya siyasi düşüncelerinden dolayı zulme uğrayacağından haklı sebeplerle korktuğu için vatandaşı olduğu ülkenin dışında bulunan ve bu ülkenin korumasından yararlanamayan ya da söz konusu korku nedeniyle yararlanmak istemeyen yabancıya veya bu tür olaylar sonucu önceden yaşadığı ikamet ülkesinin dışında bulunan, oraya dönemeyen veya söz konusu korku nedeniyle dönmek istemeyen vatansız kişiye statü belirleme işlemleri sonrasında mülteci statüsü verilir.” şeklinde tanımlanmıştır.

2. Şartlı Mülteciler

Şartlı Mülteci; YUKK ile kavramsal değişikliğe uğrayan mülteci statüsündeki coğrafi kısıtlamadan dolayı ortaya çıkmış olan Avrupa dışından gelen yabancıları kapsayan “sığınmacı” kavramının kapsamındaki yabancılardır.([12])

Şartlı Mülteci kavramı 6458 sayılı YUKK’un 62. Maddesinde “Avrupa ülkeleri dışında meydana gelen olaylar sebebiyle; ırkı, dini, tabiiyeti, belli bir toplumsal gruba mensubiyeti veya siyasi düşüncelerinden dolayı zulme uğrayacağından haklı sebeplerle korktuğu için vatandaşı olduğu ülkenin dışında bulunan ve bu ülkenin korumasından yararlanamayan, ya da söz konusu korku nedeniyle yararlanmak istemeyen yabancıya veya bu tür olaylar sonucu önceden yaşadığı ikamet ülkesinin dışında bulunan, oraya dönemeyen veya söz konusu korku nedeniyle dönmek istemeyen vatansız kişiye statü belirleme işlemleri sonrasında şartlı mülteci statüsü verilir. Üçüncü ülkeye yerleştirilinceye kadar, şartlı mültecinin Türkiye’de kalmasına izin verilir.” şeklinde tanımlanmıştır.

Mülteci kavramı ile Şartlı Mülteci kavramı arasındaki farklar şunlardır;

Mülteci Avrupa’dan gelen yabancılarken, Şartlı Mülteci Avrupa dışından gelen yabancılardır.

Mülteci Türkiye’ye yerleştirilirken, Şartlı Mülteci güvenli olan üçüncü bir ülkeye yerleştirilir.

Mülteciye Türkiye’de kalma izni verilirken, Şartlı Mülteciye güvenli üçüncü bir ülkeye yerleştirilene kadar geçici olarak izin verilir.

3. İkincil Korumadan Yararlananlar

İkincil Koruma; Milletlerarası alanda tamamlayıcı koruma olarak adlandırılan 1951 Cenevre Sözleşmesi ile bu sözleşmeye ilişkin 1967 Protokolü’nün kapsamı dışında kalan yabancıları ele alan koruma türünün YUKK tarafından düzenlendiği şeklidir.([13])

İkincil Koruma; kitlesel akın durumunda acil ve geçici bir araç olmaksızın milletlerarası hukukta gönderileceği ülkede işkenceye, insanlık dışı yada haysiyet ve onur kırıcı hareketle karşı karşıya kalma riski bulunanların geri gönderme yasağı kapsamında ülkeden çıkarılamayan yabancılara bireysel olarak uygulanan koruma türüdür.([14])

İkincil Koruma 6458 sayılı YUKK’un 63. Maddesinde “Mülteci veya şartlı mülteci olarak nitelendirilemeyen, ancak menşe ülkesine veya ikamet ülkesine geri gönderildiği takdirde;

a) Ölüm cezasına mahkûm olacak veya ölüm cezası infaz edilecek,

b) İşkenceye, insanlık dışı ya da onur kırıcı ceza veya muameleye maruz kalacak,

c) Uluslararası veya ülke genelindeki silahlı çatışma durumlarında, ayrım gözetmeyen şiddet hareketleri nedeniyle şahsına yönelik ciddi tehditle karşılaşacak,

olması nedeniyle menşe ülkesinin veya ikamet ülkesinin korumasından yararlanamayan veya söz konusu tehdit nedeniyle yararlanmak istemeyen yabancı ya da vatansız kişiye, statü belirleme işlemleri sonrasında ikincil koruma statüsü verilir.” şeklinde tanımlanmıştır.

4. Geçici Korumadan Yararlananlar

Geçici Koruma, kitlesel akın durumunda uluslararası korunma ihtiyacını acil ve geçici olarak sağlamak için getirilmiş milletlerarası hukuka göre geri gönderme yasağı kapsamında ülkeden çıkarılamayan yabancılara yasağa uygun olarak serbest şekilde kabul yoluyla temel ihtiyaçların karşılanmasıyla oluşan  koruma türüdür.([15])

Geçici Koruma; Ülkesinden ayrılmaya zorlanmış, ülkesine geri dönemeyen, acil ve geçici koruma bulmak amacıyla kitlesel olarak sınırlarımıza gelen veya sınırlarımızı geçen bireysel olarak koruma statüleri belirlenemeyen yabancılara sağlanan korumayı ifade eder.([16])

Geçici Koruma kavramı ilk defa 6458 sayılı YUKK’un 91. maddesinde “Ülkesinden ayrılmaya zorlanmış, ayrıldığı ülkeye geri dönemeyen, acil ve geçici koruma bulmak amacıyla kitlesel olarak sınırlarımıza gelen veya sınırlarımızı geçen yabancılara geçici koruma sağlanabilir.

Bu kişilerin Türkiye’ye kabulü, Türkiye’de kalışı, hak ve yükümlülükleri, Türkiye’den çıkışlarında yapılacak işlemler, kitlesel hareketlere karşı alınacak tedbirlerle ulusal ve uluslararası kurum ve kuruluşlar arasındaki iş birliği ve koordinasyon, merkez ve taşrada görev alacak kurum ve kuruluşların görev ve yetkilerinin belirlenmesi, Bakanlar Kurulu tarafından çıkarılacak yönetmelikle düzenlenir.” şeklinde düzenlenmiştir.

SINIRDIŞI

A. Genel Olarak Sınırdışı Kavramı

Sınırdışı etme; bir ülkede bulunan yabancının, kamu düzeninin korunması gibi çeşitli gerekçelerle, ülkesinde bulunduğu devlet tarafından ülkesel egemenliğine dayanarak, isteği olmadan ülke dışına çıkarılmasıdır. Bu yetki, devletlerin kendilerini çeşitli tehlikelerden koruyabilmeleri amacıyla uluslararası hukukça da kabul edilmiş bir durumdur.([17])

Sınırdışı etme işlemi Uluslararası Hukuk Komisyonu ( International Law Commision-ILC ) tarafından hazırlanan Yabancıların Sınırdışı Edilmesine İlişkin 2014 Taslak Kurallarının 22. maddesinde “Sınırdışı edilecek yabancı, vatandaşı olduğu veya milletlerarası hukuka göre yabancıyı kabul etme yükümlülüğü olan veya sınırdışı eden devletin ya da gerekli hallerde söz konusu yabancının talebi üzerine onu kabul etmek isteyen devlete sınırdışı edilir. Vatandaşı olduğu veya milletlerarası hukuka göre yabancıyı kabul etme yükümlülüğü olan devlet belirlenemezse ve söz konusu yabancıyı kabul etmek isteyen başka bir devlet bulunmazsa, söz konusu yabancının, giriş ve oturma hakkının olduğu bir ülkeye ya da sınırdışı edecek devlete hangi devletten geldiyse o devlete sınırdışı edilebilir.” şeklinde ifade edilmiştir.([18])

Sınırdışı etme, YUKK’un 52. maddesinde “Yabancılar, sınır dışı etme kararıyla, menşe ülkesine veya transit gideceği ülkeye ya da üçüncü bir ülkeye sınır dışı edilebilir.” ve YUKK’un Uygulanmasına Dair Yönetmeliğin 51. maddesinde “Yabancılar, sınır dışı etme kararıyla, menşe ülkesine, transit gideceği ülkeye, Türkiye’ye gelmek üzere transit geçtiği ülkeye ya da üçüncü bir ülkeye sınır dışı edilebilir. Yabancının sınır dışı edileceği ülkenin tespitinde; vatandaşlık durumu, gönderilmesi planlanan ülkeye kabul edilip edilmeyeceği ve varsa gidebileceği üçüncü bir ülkeye ilişkin talebi göz önünde bulundurulur.“ şeklinde tanımlanmıştır.([19])

Sınırdışı etme işlemi; devletin ulusal güvenliğini korumak, tehdit olarak algılanan yabancıları ülke topraklarından uzaklaştırmak ve kamu düzenini sağlamak amacıyla uluslararası sözleşmelere ve teamüllere dayalı olarak yapılan milletlerarası alanda tanınmış meşru bir savunma yöntemidir.

B. Sınırdışını, Geri Gönderme ve Geri Verme Kavramları ile Karşılaştırma

Sınırdışı; Devletin ulusal güvenliğini ve kamu düzenini sağlamak amacıyla tehdit olarak gördüğü yabancıları ülke topraklarından uzaklaştırdı milletlerarası alanda meşru hak olarak tanımlanan bir idari işlemdir.

Geri Gönderme; Gelen yabancıların milli güvenlik aleyhine faaliyet göstermemeleri ve yasalara göre suç sayılan davranışlar içine girmemeleri gerekmektedir. Aksi halde suç işlediği sabit olan yabancıların, haklarında gerekli adli veya idari işlemlerin uygulanması sonrası yurtdışına çıkışları adli ve idari olarak yasaklanmamış olması halinde, gerekli belgeleri temin edilerek çıkış işlemi yapılmasıdır.([20])

Geri Verme; “Bir devlet ülkesinde bulunan kişinin, başka bir devlet ülkesinde işlemiş bulunduğu bir suçtan dolayı şüpheli veya sanık olması halinde, hakkında soruşturma ve kovuşturma işlemlerinin yapılması amacıyla, hükümlü olması halinde ise, hakkında hükmolunan cezanın infazı amacıyla, yetkili bir diğer devlete, talebi üzerine teslim edilmesinden ibaret olan adli ve siyasi bir işlem” şeklinde tanımlanır.([21])

Sınırdışı işlemi ile Geri Gönderme işlemi arasındaki temel fark sınırdışı işleminde idare tarafından tehdit olarak görülen yabncının ülke topraklarından dışarı çıkarılması tasarrufu uygulanırken, geri gönderme işleminde tehdit olarak görülmeyen, suç işlememiş ve ülke topraklarına meşru yollarla girmiş olan yabancının gerekli izin ve belgeleri temin etmesi yoluyla ülke topraklarından çıkarılması tasarrufudur. Sınırdışı işlemi zorla yani yabancı istemesede idare eliyle yapılırken, geri gönderme işlemi yabancının talebiyle idare tarafından yapılır.

Sınırdışı işlemi ile Geri Verme işlemi arasındaki temel fark sınırdışı işlemi idare tarafından idarenin yabancıyı kendine tehdit olarak görmesiyle yapılan idari bir işlemken, geri verme yabancının yabancı olarak bulunduğu ülke dışında ki herhangi bir ülke topraklarında işlemiş olduğu bir suç veya kovuşturma kapsamında geri verme yasağına aykırı olmayan hallerde idarenin adli ve siyasi kararıyla yabancı teslim etmesidir.

C. İdari İşlemin Unsurları Açısından Sınırdışı

1. Yetki

Sınırdışı işleminin idari işlemin yetki unsuru açısından ele alınması sınırdışı işlemi kararını hangi makamlar tarafından alınması gerektiğini ifade eder.

2. Şekil

Sınırdışı işleminin idari işlemin şekil unsuru açısından ele alınması sınırdışı işlemi kararını alan makamların bu işlemi nasıl ve hangi yöntemle icra edeceğini ifade eder.

3. Sebep

          Sınırdışı işleminin idari işlemin sebep unsuru açısından ele alınması sınırdışı kararını alan makamların şekline uygun olarak yaptığı işlemin uygulanmasındaki temel nedeni ifade eder.

4. Konu

Sınırdışının idari işlemin konu unsuru bakımından ele alınması sınır dışı işlemidir.

5. Amaç

Sınırdışı işleminin idari işlemin amaç unsuru açısından ele alınması sınırdışı işlemi kararını alan makamların bu işlemi ne için icra edeceğini ifade eder. Genelde bu amaç kamu güvenliğini sağlamaktır.

Geri gönderme yasağı; Mülteci veya Şartlı Mülteci’nin dini, ırkı, vatandaşlığı, belirli bir sosyal gruba mensubiyeti veya siyasi düşünceleri sebebiyle yaşam hakkının ve özgürlüğünün tehlikeye düşeceği bir ülkeye geri gönderilmemesini ifade eden ve uluslararası sözleşmelerce güvence altına alınan bir sorumluluktur.

Geri gönderme yasağı genel olarak devletin kendi egemenlik sınırları içerisinde bulunan kişileri zulme uğram riski çerçevesinde geri göndermeme yükümlülüğünü ifade etmektedir. AİHM bu çerçevede geri gönderme yasağı durumunda olupta sıınırdışı edilenlerin AİHS 3. Maddesinin ihlali olarak tanımlamaktadır. Geri gönderme yasağı kapsamında olupta zulme uğrayacakların sınırdışı edilmesi sözleşme ihlali sayılacaktır. AİHS taraf olmamız ilgili 3. Maddenin tarafımızda kısıtlayıcı ve önleyici etki oluşturduğunu ifade eder, bu yüzden yasak kapsamında olanların sınırdışı edilmesi sözleşme ihlali olarak değerlendirilmelidir.

         Geri gönderme yasağı kapsamında olanlar için taraf olduğumuz uluslararası sözleşmeler sebebiyle sınırdışı işlemi uygulanamaz.

Danıştay 10. Daire (Esas 1992/3535-HRİSTİYANLIK PROPAGANDASI YAPTIĞI BELİRLENEN YABANCI UYRUKLU KİŞİNİN İKAMET İZNİ VERİLMEYİP, SINIR DIŞI EDİLMESİNDE MEVZUATA AYKIRILIK OLMADIĞI HAKKINDA)

Yabancı uyruklu olan davacının sınırdışı edilmesine ilişkin işlemi, açılan dava sonunda iptal eden Ankara 6.İdare Mahkemesinin 5.5.1993 tarih ve E:1992/897, K:1993/708 sayılı kararının temyizen incelenerek bozulması istenilmektedir.
1991 yılında Türkiye'ye gelerek Türkçe kurslarına başlayan Avustralya uyruklu davacı, Hristiyanlık Propagandası yaptığından bahisle ikamet tezkeresinin iptaliyle, Türkiye'ye girmesi yasak kişiler kapsamında alınması ve sınırdışı edilmesine ilişkin işlemin iptali istemiyle dava açmıştır. Açılan bu dava sonucunda, Ankara 6.İdare Mahkemesince, dava dosyasının incelenmesinden, davacının Hristiyanlık Propagandası yapmaya yönelik bazı kitap, broşürü bir Türk vatandaşına vermek dışında bir eylemde bulunmadığı, bu eylemin ise suç sayılmayarak hakkında Cumhuriyet Savcılığınca takipsizlik kararı verildiğinin anlaşıldığı, bu halde davacının suç sayılmayan eylemi nedeniyle Pasaport Kanunu ile Yabancıların Türkiye'de İkamet ve Seyahatleri Hakkında Kanun hükümlerine aykırı davrandığından sözedilemeyeceği gerekçesiyle dava konusu işlemin iptaline karar verilmiştir.

Davalı idare, yerinde olmadığı iddiasıyla anılan idare mahkemesi kararının temyizen incelenerek bozulmasını istemektedir.
Yabancıların Türkiye'de İkamet ve Seyahatleri Hakkında Kanunun 19.maddesinde, İçişleri Bakanlığınca memlekette kalması umumi güvenliğe ve idari icaplara aykırı sayılan yabancıların verilecek müddet zarfında Türkiye'den çıkmağa davet olunacağı, bu müddetin sonunda Türkiye'yi terketmiyenlerin sınırdışı edilebileceği öngörülmüş, aynı yasanın 7/Bmaddesinde ise Türk kanun veya örf ve adetleriyle yahut siyasi icabatla tarif edilemeyecek durumda olan veya faaliyette bulunan yabancılara ikamet tezkeresi verilmeyeceği hükme bağlanmıştır.
Diğer yandan, 5682 sayılı Pasaport Kanunun 8/5 maddesinde ise, Türkiye Cumhuriyetinin emniyetini ve umumi nizamını bozmak niyetiyle veya bozmak isteyenlere ve bozanlara iştirak veya yardım etmek maksadıyla geldikleri sezilenlere Türkiye'ye girmeleri memnu kimseler arasında sayılmıştır. Aktarılan yasa hükümlerinde yer alan, siyasi ve idari icaplara aykırı hareket örf ve adetle yahut siyasi icabatla telif edilemeyerek durum, kamu düzenini bozmak niyeti, kamu düzenini bozanlara katılmak yada yardım etmek amacıyla geldiğinin sezilmesi gibi tanımlamalarla idareye yurda girişine izin verilecek veya yurtta kalmasına izin verilecek yabancılarla ilgili olarak karar almak konusunda geniş takdir yetkisi tanındığı açıktır. Kaldıki temyize konu mahkeme kararında belirtilenin aksine, yabancı uyruklu şahsın ikamet tezkeresinin iptalini, sınırdışı edilmesini ve yurda girişinin yasaklanmasını gerektiren durumların mutlaka suç niteliği taşıması ve bunun yargı kararıyla belirlenmiş olması zorunluğu bulunmamaktadır. Bu haliyle, idareye tanınan takdir yetkisi, yabancılar hukuku açısından dikkate alındığında, devletin hükümranlık haklarının doğal sonucu olup; komu düzeninin korunması amaçlanmaktadır. Dava dosyasının incelenmesinden, Avustralya uyruklu davacının, yanında bulunan İsviçre uyruklu bir başka şahısla birlikte bir Türk Vatandaşına hristiyanlık propagandası yapmaya yönelik kitap ve broşür götürürken yakalandığı, aynı dönemde yurt içinde birden çok bölgede aynı nitelikte eylemler de bulunulduğu ve davacıyla birlikte oniki yabancı uyruklu şahıs hakkında sınırdışı etme kararının alındığı anlaşılmaktadır. Her ne kadar, davacının eylemiyle ilgili olarak Cumhuriyet Savcılığınca takipsizlik kararı verilmişse de yukarıda açıklandığı üzere, ilgilinin fiilinin suç niteliği taşıması ya da bu eylemin yargı kararıyla belirlenmiş olması zorunlu bulunmadığından, davacının ikamet tezkeresinin iptal edilip sınırdışı edilmesinde ve Türkiye'ye girmesi yasak kişiler kapsamına alınmasında, kamu düzeninin korunması amacına ve mevzuata aykırılık bulunmamaktadır. Açıklanan nedenlerle, davalınan temyiz isteminin kabulüne, Ankara 6. İdare Mahkemesinin 5.5.1993 tarih ve 1993/708 sayılı kararının bozulmasına karar verildi.

Soering / Birleşik Krallık Davası (07.07.1989- Kabul ülkesinde kötü muamele)

“Mahkeme, tarihinde ilk kez iadesi istenen bir kimsenin iade talebinde bulunan ülkede kötü muameleye maruz kalma riski olduğu hallerde iade eden Devletin bunda bir sorumluluğu olabileceğine hükmetmiştir.

Bu davada Mahkeme, başvuranın ABD'ye iadesi halinde 3. Maddenin ihlalinin söz konusu olacağına hükmetmiştir (başvuran gerçek bir "idam" riskiyle karşı karşıya idi ve bu ise 3. Maddede öngörülen sınırın ötesine geçmek anlamına gelmekteydi).

"Gerçek kötü muamele riski":

Kabul ülkesi Sözleşmeye Taraf olsun veya olmasın , şayet başvuranın kötü muameleye maruz kalma konusunda "gerçek bir risk" ile yüz yüze olduğuna dair maddi gerekçeler varsa iade/sınırdışı eden Devletin sorumluluğu söz konusudur.”

Mo.M. – Fransa Davası (No. 18372/10, 18.04.2013 tarihli karar- Siyasi muhalifler, yasadışı örgüt üyeleri, terör suçu isnat edilen kimseler)

Dava, Çadlı bir kişinin, ülkesine geri gönderilmesinin, Darfur’da ayaklananlardan yana olduğu iddiası nedeniyle kendisini cezalandırmak isteyen polis tarafından kötü muameleye maruz kalma riskini doğurduğu konusundaki şikayetiyle ilgilidir. Mahkeme, iltica başvurusu reddedilen başvuranın Çad’a geri gönderilmesi halinde Sözleşme’nin 3. maddesinin ihlal edileceğine hükmetmiştir.

Çad ve Sudan arasındaki ilişkilerde ilerleme kaydedilmesine rağmen, Çad’da insanların güvenliğinin tehdit altında olmaya devam ettiğini belirten Mahkeme, başvuranın Çad’a geri gönderilmesi halinde insanlık dışı ve aşağılayıcı muameleye maruz kalma riski taşıdığına ilişkin özel durumuyla ilgili yeterli kanıt sunduğuna hükmetmiştir.

M. E. / Fransa Davası (No. 50094/10, 06.06.2013 tarihli karar- Dini inançları yüzünden zulüm görme riski olan kişiler)

“Dava, ülkesinden dini inançları yüzünden zulüm gördüğü için kaçan Mısırlı kipti bir Hıristiyan hakkındadır. Fransa’ya iltica başvurusunda bulunmakta geciktiği için, kendisi cezaevinde iken talebi hızlı usul altında kayıt edilmiştir.

Başvuranın Mısır’a geri gönderilmesine ilişkin kararın icra edilmesi halinde, Mahkeme, Sözleşme’nin 3. maddesinin ihlal edileceğine ve 3. madde ile birlikte ele alındığında 13. maddenin ihlal edilmeyeceğine hükmetmiştir. Mahkeme, başvuranın ülkesine iade edilmesine ilişkin idari bir emir verildiğinde, başvuranın İdare Mahkemesi’ne askıya alıcı etkisiyle birlikte temyiz başvurusunda ve Fransız Mültecileri ve Vatansızları Koruma Ofisi’ne (OFPRA) bir kez daha askıya alıcı etkisiyle iltica başvurusunda bulunduğunu gözlemlemiştir.” ([27])

Jabari / Türkiye Davası (11.07.2000 – Ölüm Cezası Durumu):

İran vatandaşı olan başvuran, Şeriat hukukunda ceza gerektiren bir suç olan zina nedeniyle recmedilme veya kırbaçlanma yoluyla ölüm cezasına çarptırılma korkusuyla İran'dan Türkiye'ye kaçmıştır. İran'a iadesi durumunda 3. Maddenin ihlali söz konucu olacaktı.([28])

Yabancı kavramı ele alınırken genel itibariyle yabancı; “Bulunduğu ülkede o devlet vatandaşlığını halen iddiaya hakkı olmayan kimsedir.” görüşüyle tanımlanmıştır. Yabancı kavramı tanımlamasından sonra idarenin yani devletin yabancı ile vatandaş arasındaki uygulama ve haklar değerlendirdik. Yabancı ile vatandaş arasında farklılıklar inceledik.

Yabancılar tanımlandıktan sonra ülkemiz hukuku ile yabancılar ele alarak işledik. Yabancı ile ilgili düzenlemelerde vatandaşlık bağı bulunupta yabancı olanlar mütekabiliyet(karşılıklılık) esası ile idare tarafından ele alınmış ve yabancıya kendi vatandaşından daha fazla hak tanımlamamıştır.Yine herhangi bir vatandaşlık bağı bulunmayan yani vatansızlarda diğer yabancılar gibi ele alınmış ve diğer yabancılarla aynı haklar tanımlanmıştır. Ülkemizde yabancılarla ilgili düzenlemeler ve haklar “Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu” ile alınmıştır. Ve ülkemizin tanımladığı yabancıların ( Mülteci, Şartlı Mülteci, İkincil Koruma, Geçici Koruma) durumları, şartları ve statüleri değerlendirilmiştir. Bu değerlendirmeler neticesinde yabancıların belli durum ve koşullarda haklarının olduğu ve bu hakların ulusal ve uluslararası kanunnameler tarafından güvence altına alındığı tespit edilmiştir. İdarenin haksız yere yabancılara bu hakları kullandırmaması sözleşme ihlali olarak gündeme gelecği tespit edilmiştir.

İdare tarafından sınırdışı kavrama ele alınmış ve yabancıların hangi merciller tarafından, ne şekilde, ne temelle kamu güvenliğini sağlamak amacıyla sınırdışı edebileceği irdelenmiştir. Bütün bu incelemeler sonucu Sınırdışı etme işlemi; devletin ulusal güvenliğini korumak, tehdit olarak algılanan yabancıları ülke topraklarından uzaklaştırmak ve kamu düzenini sağlamak amacıyla uluslararası sözleşmelere ve teamüllere dayalı olarak yapılan milletlerarası alanda tanınmış meşru bir savunma yöntemi olduğu kanaatine varılmıştır.

Sınırdışı işlemi geri gönderme yasağı kapsamında ele alıp ne sonuç doğurabileceğini irdeledik. Geri gönderme yasağı AİHS tarafından sözleşme ile güvence altına alınmış ve sınırdışı edilmesi halinde gideceği ülkede zulme uğrayabilecek olanları geri göndermeme yükümlülüğüdür. AİHS sözleşmeye taraf ülkeleri bağlayıcı, kısıtlayıcı ve sınırlandırıcı bir müeyyide oluşturmaktadır. Bu yüzden geri gönderme yasağı kapsamında olanların sınırdışı edilmesi sözleşme ihali sayılacağından taraf ülkenin bu fiili gerçekleştirmesi sözleşme ihlali kapsamında ele alınacaktır.

Sınırdışı işlemi için verilen ulusal ve uluslararası yargı kararları incelenerek idarenin ulusal güvenliği, kamu düzeni ve benzeri durumlarla sınırdışı işlemi yapması meşru bir hak olarak ele alınmaktadır. Geri gönderme yasağı kapsamında yaptığı sınırdışı işlemi hem sözleşme hemde hukuk ihlali sayılarak uluslararası mahkemelerce bozulmuştur. Genel olarak idare meşru haklarını milletlerarası sözleşmelere ve iç hukukuna uygun şekilde ifa ederse idari işlemler sorun teşkil etmeyecektir. İdare haklarını hukuk ihlali yaparak uygularsa uluslararası yaptırıma maruz kalacaktır. Söz konusu idari işlemler ulusal irdelenmeli ve uluslararası hukuka göre tertip edilmelidir.