Zeki Polat'ın kaleminden...
Şehrimizin iki “aslan parçası” sayın vekillerimiz, bu ara yine gündemdeler…
Konu ne mi?
Adı var, kendi yok: Makine Fabrikası.
Zamanında bu fabrikayı isteyen belediye başkanına gereken destek verilseydi,
bugün asıl tehlike ile karşı karşıya kalmazdık.
O gün susuldu, bugün endişe büyüdü.
Çünkü artık mesele sadece bir bölümün kapanması değil…
Fabrikanın tamamen kapanma ihtimali konuşuluyor.
Ve bu kapanışın ardından, o devasa arazinin akıbeti…
Bakın…
Bu şehirde bir zamanlar dumanı tüten,
işçisiyle memuruyla ekmek kapısı olan nice yer
birer birer sessizliğe gömüldü.
Ve her defasında aynı senaryo:
Yerine ya depolar, ya da lüks konut projeleri…
Şimdi sıra Şeker Fabrikası’nda mı?
Bu soruyu sormadan,
“Zaten çalışmıyordu” diyerek geçiştirmeden,
“Makine kapanmış, ne olacak canım?” demeden önce
bir kez daha düşünelim…
Çünkü bu sadece bir bina meselesi değil.
Bu, bir şehir belleği meselesi.
Bu, üretimin yok edilip, rantın egemen kılınması meselesi.
Ve kimse kusura bakmasın…
Bu arazinin yerine dikilecek olan şey,
sadece birkaç katlı beton değil;
yüzlerce ailenin umudu, alın teri ve geçmişidir.
Sayın vekillerim…
Siz bu şehrin seçtiği iki kıymetli insansınız.
Kamuoyu önünde kurulan bu tür sert ifadeler,
vallahi de, billahi de yakışmıyor.
Aslında çok da aranıza girmek istemiyoruz…
Çünkü korkuyoruz.
Bayburtlu hacı hikâyesi gibi hissediyoruz bazen:
Bayburtlu hacı şeytan taşlamadaymış, küçük küçük taşlar atıyormuş.
Yanına Erzurumlu arkadaşı yanaşmış:
— “Ula hacı, şu büyük taşlardan atsana!
Bayburtlu cevap vermiş:
— “O da bir melek değil mi, ateşten yaratılmış olsa da, Yarın onlar iyi olur, biz kötü…”
Yani biz de diyoruz ki;
bugün tartıştığınız kişi,
yarın yan yana durmanız gereken kişi olabilir.
Asıl hedefi şaşırmayalım.
Çünkü bugün bu şehir için ses çıkarmazsak,
yarın bu şehrin sesi tamamen kısılır.
Birbirinizi taşlamayın;
taş gibi sağlam durun bu şehrin hakkı için.
Şekerin hatırına…
Biraz tatlılık, biraz da dik duruş.
Sokaktaki Kalem