Saim Aybey'in kaleminden...
Türkiye’miz bir uçtan bir uca, yabancı zevklerin, yabancı eserlerin, yabancı fikirlerin bir panayırı hâline gelmiştir.
Biz buna kültür emperyalizmi diyoruz. Kültür emperyalizmi, siyasî ve askerî emperyalizmden daha tehlikelidir.
Çünkü milletler topla, tüfekle, zorla yok edilemez. Fakat yabancı ideolojilerin, yabancı zevklerin propagandası içinde kendilerini kaybeder, erir giderler.
Yazıyı yazdığım bugün, 10 Ocak Çalışan Gazeteciler Günü. Bu münasebetle, öncelikle bana bu yazıları yazmamda cesaret aşılayan, öğretici yönlendirmeleriyle rehber olan değerli dostum ve Nehaber24 haber portalı imtiyaz sahibi Sayın Selçuk Özdemir’in ve tüm gazetecilerin Çalışan Gazeteciler Günü’nü kutlarım.
Değerli dostlarım; günümüzde medya, büyük bir güç. İnsanlara söylemek istediğini kitlelere ulaştırmak, istediği kamuoyunu oluşturmak, toplumu yönlendirmek için muazzam bir güç. Medyanın bu muazzam gücünü, son günlerde sanat dünyasında yaşanan skandallar silsilesiyle bir kez daha anlamış olduk. Bir sanatçı menajerinin sanat dünyasının tamamına hükmetmesini ve bu sanatçılardan oluşan kitlenin nasıl gündem oluşturmak için yönlendirildiğini, toplumsal olaylara nasıl müdahil olduklarını öğrendik. Şu an konu adalete yansıdığı için ancak bu kadarını dile getirebiliyoruz.
Benim günümüz Türkiye’sinde bu sanatçı kitlesiyle, dizi ve film yapımcılarıyla ilgili dile getireceğim başka bir konu var. Senelerdir seyrettiğimiz dizi ve filmlerde benzer konuları işleyen ve “Artık yeter, bıktık kardeşim bu senaryolardan!” dediğimiz bir noktadayız. Güneydoğu töre filmleri, yalılarda geçen zengin oğlan fakir kız dizileri ve mafya dizileri, neredeyse dizilerin tamamına tekabül ediyor. Temcit pilavı gibi sürekli ısıtılarak önümüze konulan bu dizilerde şiddet, ahlaksızlık, sığ entelektüel yaklaşım, eğitimsizlik, bozuk bir dil vb. her olumsuzluğu gördüğümüz gibi, bir de toplumdan uzak duran yazarlar, topluma zorla saçma, gerçeklikten uzak, özentiye dayalı, sahte bir batılılaşmayı senaryolarında sürekli dayatıyorlar.
Sebebine gelirsek: tamamen kültür emperyalizmi. Hele ki tek bir elden yönetilen bir sektör varsa, herhangi bir odağa hizmet etmesi kaçınılmaz hâle geliyor. Bu yayılmacılığın en belirgin örnekleri; senelerce dizilerde, filmlerde evlere ayakkabıyla girildi, her kahvaltı sofrasında taze sıkılmış portakal suyu bulundu, gençler serseri gibi gösterildi, her Güneydoğulu ve Doğulu vatandaş feodal düzenin parçası gibi gösterildi vb. Toplumsal gerçeklikten uzak, sahte ve uyduruk bir dille yazılan senaryolar dizilerle, filmlerle evlerimize girdi.
Sonuç olarak değerlerimiz, geleneklerimiz unutturuldu ve kültürümüze yapılan bu saldırılar karşısında kayıtsız kalındı. Çünkü bu yapımları tenkit eden insanlara "gerici" yaftası yapıştırıldı. Şimdi bu ahlaksızlık döngüsünün nereden kaynaklandığını daha net anlayabiliyoruz. Film ve dizi sektöründeki bu tekelleşme, kültür emperyalizminin bir aparatı hâline gelmiş.
Bırakın çağ dışı olmayı, Batı’ya bile pazarlayacağımız maddi ve manevi değerlerimizi kötü gösteren bir organizasyon kurulmuş. Örneğin dizilerde, “Gel şurada bir döner yiyelim,” repliğiyle çok sık karşılaşmayız veya filmlerde hediye olarak evlere baklava değil, daha çok çikolata götürülür. Dini bayramlar çok konu edilmez dizilerde. Hatta konu olsa da senelerce Ramazan Bayramı’nda kahvenin yanında nane likörü verilmiştir. Türkiye’nin her yeri güzel olmasına rağmen film platoları ya İstanbul’da, ya Mardin’de, ya da Nevşehir’de, hadi bilemedim Muğla’da kurulmuş. Filmlerde toplumsal anlamda olumlu davranışlar es geçilmiş; bir yandan toplum kültürel anlamda yıpratılırken, bir yandan da yıpranmanın sonuçları insanlara, “Bakın toplumunuz cahil ve geri kalmış. Hani Anadolu irfanı vardı? Nerede o irfan?” denilerek Batılılaşma tekeline mahkûm edilmeye çalışılmıştır.
Hatta bu yapı, insanların inançlarını ve geleneklerini yozlaşmanın müsebbibi saymıştır.
Son zamanlarda en fazla şikâyet edilen kadına şiddet, neredeyse kutsanmış ve makul bir davranışa dönüşmüş; toplumsal bir gerçeklik olduğu söylenerek bu sahnelerin varlığı savunulmuştur. KADEM’in (Kadın ve Demokrasi Derneği) 2023-2024 sezonunda en sevilen diziler üzerinde yaptırdığı araştırma sonuçlarına göre, bu dizilerde 3.013 kadına yönelik şiddet sahnesi tespit edilmiştir. Sormazlar mı, “Efendi, bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu?” diye. Hem bir yandan modernleşme ve Batılılaşmayı tavsiye edeceksin, bir yandan da ilkel, çağ dışı, mağara kültüründen damıtılmış kadına şiddeti, hatta çocuğa şiddeti izleyicinin gözüne sokacaksın. Mafya dizilerinde sahnelenen şiddeti hiç söylemiyorum bile. Ortalama bir mafya dizisinde ölenlerin sayısı, neredeyse bir ilçe nüfusu kadar vardır diye tahmin ediyorum.
Toplumlar tabii ki kendi gerçekliklerinin üzerine eserler ortaya koymalılar. Bu durumda bir beis yok. Ancak, tek bir elden toplumun temel değerlerine yönelik zoraki taarruza teslim olacak değiliz.
Saygılarımla.