Kelkit'in bir köyünde çobandı Ali, koyunları güden dağları adımlayan bir ömür sürerdi, sevdiğini görüp gönül verinceye kadar.

Sevdiğini görüp gönül verdi çoban Ali, sevdi ve sevildi.

Kader, sevdiği ağa kızı kendi çoban, klasik türkü hikayesiydi aslında, istemeye bile cesaret edemedi kaçırdı sevdiğini.

Ağa ve oğulları kabullenmediler kız kardeşlerinin izdivacını, dayanamadı Ali göç etti Trabzon’a, önce kendi çalışmaya gitti ailesi sonra geldi.

Eski Zigana yolundan inen kamyondan inerken Mehmet 5 yaşındaydı, babasını görüp ona koşunca tanımadı babası Mehmet’i tozdan.

Ali ne kadar çalışıp çabalasada yokluk buradada bırakmadı peşini, Ali’nin çocuklar çoğaldı büyüdü büyüdükçe masraf ve zorluklar arttı.

Mehmet’in ayaklarına annesi ayakkabı alamamış sokaktan bulduğu bir 32 diğeri 37 numara iki lastiği giydirmişti ayağına, anne oğlunu okula kaydetmek için götürdüğünde hoca, Mehmet’in elbiselerine bakarak biz bu çocuğu okula alamayız dedi.

İşte bu hikayenin sebebi olan cümle çıktı ağzından annenin.

Muallim efendi fakirlerin Okulu nerde onu söyle oğlumu oraya kaydettireyim.

Mehmet bir okula kaydoldu ve okudu, hep okul birincisiydi çoban Ali’nin oğlu.

Öğretmenlerinden durumunu bilenler gizli gizli Mehmet’i kimsesizlerin yemek yediği yerde misafir eder ağırlarlardı.

Mehmet bir zaman sonra çalışıp çorba içecek parayı kazanmıştı artık, Zekiydi öğlen yemeklerinde kuru fasulyeli pilav çorba yer ve sadece çorbanın parasını vererek çıkardı lokantadan, canı yanarak.

Zaman oldu kader yol buldu, Mehmet yurtdışına çıktı, gittiği ülkede oturum aldı çalıştı çabaladı, kardeşlerinin bir kısmını yanına aldı babasına yer yurt kurdu, çoban Ali İstanbul’un en lüks semtlerinde hayat sürdü.

Sanki sabrın sonu selamettir, sözünün tezahürü oldu çoban Ali’nin hikayesi.

Mehmet kuru fasulyeli pilavı yediği lokantayı ve sahibini hiç unutmadı döndü yurduna, nefesi Trabzon’da aldı.

Lokanta yoktu yerinde, sordu ve buldu yeni yerinde.

O zamanki hacı yoktu, ölmüş rahmana kavuşmuştu Mehmet’in karnını doyuran.

Lokanta sahibi hacının oğlu idi, oturdu ara ara yediği yemeği tüm yıl sayarak hesaplattı ve anlattı ben sizin ekmeğinizi yedim, parasını ödemedim parasını alın ve bana hakkınızı helal edin dedi.

Lokanta sahibi kabul etmedi, tek şartla helallik veririm dedi.

Ülkeye geldiğin her zaman gelip burada kurufasulyeli pilav yiyeceksin, bu şartla helallik aldı Mehmet.

Vefa ve merhamet işte Anadolu insanını bir eden tavır ve inanç buydu.

Kader gayrete aşıktır derler ya.

İsimleri bende gizli bu gerçek hikayenin özü aslında bu sırda saklıdır.

Kader gayrete aşıktır.

Kelkitte başlayıp dünyanın en büyük ülkelerinde harfleri nakşetmeye devam eden yazgı ibretlik bir çok anı ile dolu.

Dost olup muhabbet kurduğumuz Mehmet ile şifremiz.

32-37

Saygı ile..