Bundan tam 1450 yıl önce alemlere bir nur gibi doğan, karanlıkları aydınlık ufuklara çeviren, azgınlıkları, sapkınlıkları, akıl almaz insanlık dışı olayları bir bir ortadan kaldıran, iki cihanın kurtarıcısı Hz. Muhammet s.a.v, dünyaya teşrif etmiştir.
Aradan geçen 1450 yıl onun sevgisini, kalplerdeki muhabbetini yok edememiş desek pek doğru söylemiş olamayız.
Eğer peygamberimizi anlayabilseydik; onu gerçekten yürekten sevebilseydik bugün yaşadıklarımızı yaşamamamız gerekirdi. Bakın halimize ateşe koşan kelebekler gibi, hızla günahlara koşuyoruz.
Dünyaya olan meylimiz, her an katlanarak büyürken, ölüm sonrası hayatı aklımıza getirmek dahi istemiyoruz. Sevgili peygamberimizin uygun görmediği ve yaşamı boyunca mücadele ettiği İslam dışı yaşam koşullarıyla hayatımızı düzenliyoruz. Dünya hırsı yüreğimizi kasıp kavururken, kalbimizle tasdik edemediğimiz yalnızca dilimizle söylemeye çalıştığımız bir peygamber sevgisi ağır basıyor, günlük hayatımızda.
Eğer bugünlerde; Peygamberi gerçekten sevebilseydik; paçalarımıza kadar günaha bulaşır mıydık?
Peygamberi gerçekten sevebilseydik; evlerimizi ateş topuna dönüştüren bir yaşam modeliyle, yaşamımızı devam ettirir miydik?
Peygamberi gerçekten sevebilseydik; ticarette, siyasette, riyasette onun belirlediği kuralları hiçe sayarak, firavunsu bir yapıyla, yalnızca kazanımlar ve edinimler uğruna iki dünyamızı da zehir eder miydik?
Peygamberi gerçekten sevebilseydik; evlerimize günah saçan pislik ve lağım kokulu programlarla, bizlerin zamanını anlamsızca harcayan zaman hırsızı televizyon kanallarına, ailece her akşam bağlanıp kalır mıydık?
Peygamberi gerçekten sevebilseydik; faiz bu dönemde günah sayılmaz, ortam bunu gerektiriyor deyip, dinden çıkma pahasına faizi meşrulaştırır mıydık?
Peygamberi gerçekten sevebilseydik; kalbimize kin ve öfke tohumlarını ekip, kardeşliği, sevgiyi insani değerleri bir bir tüketir miydik?
Peygamberi gerçekten sevebilseydik; onun yasakladığı her şeyi hayatımızdan çıkarmaz mıydık?
Peygamberi gerçekten sevebilseydik; ibadetlerimizi onun yaptığı gibi eksiksiz ve Allah a teslimiyet duygusuyla yapmaya, kendimizi adamaz mıydık?
Peygamberi gerçekten sevebilseydik; gün içerisinde farklı maskeler kullanarak, olduğumuz gibi görünmeyip, göründüğümüz gibi olamadan bir hayat yaşamayı kendimize ilke edinir miydik?
Peygamberi gerçekten sevebilseydik; çocuklarımızın ismini onun tavsiye ettiği isimler dışından seçmeyi kendimize abesle iştigal olarak görmez miydik?
Peygamberi gerçekten sevebilseydik; dünya için Allah diyenlerden olur muyduk?
Peygamberimizi gerçekten sevebilseydik; ibadetlerimizi yerine getirirken Allah la bütünleşerek, Namazı dosdoğru kılan, Zekatı hakkıyla veren, Orucu vücudunun tüm uzuvlarıyla tutan, Hacca Allah a daha da yakınlaşmak için giden, Kelimeyi şehadeti getirirken vücudundaki tüm damarlarıyla Müslüman olduğunu hisseden, kullardan olmaz mıydık?
Peygamberi gerçekten sevebilseydik; onu anlamayan, ona karşı olan, onun söylediklerini yalanlayan, ona iftira atanlarla savaşmayı kendimize ilke edinmez miydik?
Peygamberi gerçekten sevebilseydik; her gün onu belirli aralıklarla kalbimizde hissedip, babasına özlem duyan bir çocuk edasıyla onun yokluğunu yüreğimizde hissedip, onun hasretiyle yanıp kavrulmaz mıydık?
Peygamberi gerçekten sevebilseydik; aynı dine inanan din kardeşleri olarak sonuçta dünyada kalacak edinimler uğruna birbirlerinin canına, malına kast edenlerden olur muyduk?
Peygamberi gerçekten sevseydik; uyuşturucu, alkol, kumar batağında çırpınan Müslümanların her geçen gün sayılarının arttığı bir dünyada yaşar mıydık?
Şimdi elimizi kalbimizin üzerine koyup sevgili peygamberimizi kalbimizde ne kadar hissedebildiğimizi test edelim. Eğer kalp atışlarımız onun ismini zikrettiğimizde aniden yükselmiyorsa, ona olan özlemimiz kalbimizi yakıp kavurmuyorsa, Mübarek adını her duyduğumuzda gözlerimiz buğulanmıyorsa peygamber sevgimizi yeniden gözden geçirmemiz gerekir. Bizler peygamberi gerçekten sevebilsek ve onu anlayabilseydik bu gün içine düştüğümüz karanlıkların içerisinde boğulmaz, sonu aydınlık olan ahret yolculuğundan asla korkmazdık.