Eğitimci Yazar Saim Aybey'in Kaleminden...

Günümüzde sıkça dile getirilen “5816 sayılı Kanun varken Atatürk’e istediğimiz gibi hakaret edemiyoruz” türünden ifadeler, sadece hukuki değil, aynı zamanda tarihsel ve kültürel anlamda ciddi bir sığlığı da ortaya koymaktadır. Bu yazıda, 25 Temmuz 1951 tarihli ve 5816 sayılı Atatürk Aleyhine İşlenen Suçlar Hakkında Kanun'un tarihsel bağlamı, gerekçesi, uygulama alanı ve benzeri yasaların dünya demokrasilerindeki örnekleriyle birlikte ele alınmaktadır. Amacımız, bir “putlaştırma” ya da kutsiyet dayatması değil, ulusal hafızanın ve tarihsel kişiliklerin toplumsal barış adına korunmasının modern hukuk sistemlerindeki yerini ortaya koymaktır.

Mustafa Kemal Atatürk, yalnızca Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu değil, aynı zamanda bir ulusun kimlik inşasında temel bir figürdür. Onun yaşamı boyunca verdiği mücadeleler, Türkiye'nin bağımsızlık ve modernleşme sürecinin mihenk taşıdır. 1938 yılında ölümünün ardından, Atatürk’e karşı sistemli bir şekilde yürütülen karalama ve hakaret kampanyaları, özellikle çok partili hayata geçişin ardından yoğunluk kazanmıştır.

Bu süreçte, Atatürk’ün hatırasına yönelik saldırılar, sadece bir şahsiyete değil, aynı zamanda bir milletin kurucu değerlerine saldırı anlamına gelmiş ve bu durum kamu vicdanını derinden yaralamıştır. İşte bu ortamda, 1951 yılında Demokrat Parti hükümeti tarafından 5816 sayılı yasa çıkarılmıştır. Bu yasayla Atatürk’ün hatırası, heykelleri, eserleri ve ilkeleri hukuki koruma altına alınmıştır.

Eleştirilerin en yaygın biçimi “düşünce özgürlüğü kısıtlanıyor” iddiasıdır. Ancak bu, temelde düşünce özgürlüğü ile hakaretin birbirine karıştırılmasından kaynaklanmaktadır. Eleştiri, bilgi ve belgeye dayanır; hakaret ise kişilik haklarını yok sayar. Atatürk’e hakaret eden biri aslında yalnızca bir kişiye değil, onun temsil ettiği tarihsel mirasa, bağımsızlık savaşına, anayasal düzene ve toplumsal barışa da saldırmış olmaktadır.

Ayrıca yasa, eleştiriye değil, açıkça hakarete ve tahkire karşı düzenlenmiştir. Atatürk’ün fikirleri, inkılapları ve politikaları akademik düzlemde her zaman tartışmaya açıktır; nitekim üniversitelerde bu konuda yüzlerce tez, makale ve kitap üretilmektedir. Ancak “kutsal bildiğim şeye küfretme özgürlüğüm var” diyen bir anlayış, modern hukukla değil, anarşiyle açıklanabilir.

5816 sayılı kanunu "diktatörlük göstergesi" olarak tanımlayanlar, hukuk okur-yazarlığına sahip olsalar dahi, dünya örneklerinden habersizdir. Aşağıda bazı örnekler verilmiştir:

- Almanya’da “devlet başkanına hakaret” suç sayılır. Ayrıca Nazizm propagandası, kamu düzenine tehdit sayılarak yasaktır (Alman Ceza Kanunu madde 90, 130).
- Fransa’da ulusal kahraman Jeanne d’Arc’a ya da Charles de Gaulle gibi sembol kişiliklere hakaret etmek, “ulusal aidiyeti aşağılamak” kapsamında cezai yaptırımlara tabidir.
- İtalya’da Mussolini'nin tarihsel pozisyonuna rağmen, kamusal heykelleri halen korunmakta ve bu figürlere zarar vermek suç teşkil etmektedir.
- ABD’de ifade özgürlüğü kapsamlı olsa da, libel laws (iftira yasaları) kapsamında tarihi şahsiyetlere sistematik hakaretler dava konusu olabilir.
- Yunanistan’da Megali İdea ve kurucu figürlere hakaret etmek, nefret suçu kapsamında değerlendirilir.
- İsrail’de Theodor Herzl’in heykeline zarar vermek ya da İsrail’in kurucu figürlerine hakaret etmek, devletin sembollerine saldırı kapsamında değerlendirilir.

Görüldüğü üzere, tarihsel figürleri koruma altına almak sadece Türkiye’ye özgü değil; ulus-devlet anlayışının evrensel bir ilkesidir. Hukukun temel amacı sadece bireyi değil, toplumun ortak hafızasını da korumaktır.

Bir toplumda özgürlük, başkasının özgürlüğüne zarar vermediği sürece meşrudur. Atatürk’e hakaret, yalnızca bireysel bir fikir beyanı değil; tarihsel gerçekliğe, toplumsal hafızaya ve anayasal düzene yönelik bir sabotajdır. Bu, modern demokrasilerde fikir özgürlüğü değil, toplumu kutuplaştırmaya yönelik suç olarak değerlendirilir.

5816 sayılı kanunun varlığı, Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucu değerlerine ve toplumsal barışına sahip çıkmanın hukuki bir ifadesidir. Bu yasa, ifade özgürlüğünü kısıtlamaz; nefretin, hakaretin ve tarihi inkârın önüne set çeker. Dünya örnekleriyle de görüldüğü gibi, ulusal semboller ve kurucu figürler, modern hukukta özel koruma altındadır. Bu yüzden “Atatürk’e hakaret edemiyoruz” diye yakınanlara verilecek en net cevap şudur: Hayır, Atatürk’e hakaret edemezsiniz. Çünkü medeni bir toplumda, kendini var eden değerlere küfretme özgürlüğü yoktur. Bu özgürlük değil, hadsizliktir.