Hukukun üstünlüğüne inanmış benim ülkede, yasal süreçler derin girdaplarla dolu. Akıntının neresinde boğulma tehlikesi geçireceğimiz gizemini koruyor. Yasal sürecin güvenirliliği kuşkulu ve karanlık zindan odalarını aratmıyor.

     Daha dün darbeci diye nitelendirilen subaylar, bugün kahraman ilan edildiler. Bu insanları mahkum edenler dün kahramandı, bugün vatan haini oldular. Bu insanlar suçsuz iseler neden beş yıl gibi uzun bir süre hürriyetlerine zincir vurdular. Bu haksız kararın sorumluları kim? Bu insanların beş yıllık hayatları geriye nasıl ödenecek? Bu yaşananların müsebbipleri aynı hakim ve savcılar değil mi? Bu insanları mahkum edip, daha sonra da serbest bırakan aynı ülke değil mi? Yoksa hükümetler mi değişti? Ya da hukuk kuralları çok mu elastiki bir özelliğe sahip? Hepsi çelişki!

     Her ülkenin hukukçu uzmanları, o ülkenin anayasal hükümleri paralelinde hareket ederler. Anayasal hükümleri de halkın temsilcisi olan meclisler yapılandırır. Belirlenen çerçevenin dışına çıkılması abesle iştigaldir. Her hukukçu da bu çerçevede görevini yerine getirmekle mükelleftir. Keyfiyetten uzak, objektif kararlar vermelidir. Onların da insan olması, hataya açık olmalarını istisnai olarak olağan kılabilir. Gel gör ki;

     Tek anayasal düzen içerisinde, çifte standartlar her zaman tenakuz arz eder. Adaletin hakimiyeti imkansız hale gelir, halkın devletine güveni sarsılır. Sistem zafiyeti zuhur eder. Tabanda didişmeler ayyuka çıkar. Haklı-haksız, doğru-yanlış birbirine karışır.

     Bu gelişmelerin cumhurbaşkanlığı seçimi öncesine rastlaması da tesadüf değil gibi. Sanki planlı, programlı, yeri ve zamanı gelince devreye sokulması düşünülmüş sinsi bir senaryo. Bu aksiyonel gelişmeleri kimler lehine kullanacak belli değil. İki farklı karara imza koyan hukukçuların hangisi doğru bilemiyoruz. Kara deliklerin belirsizliğini çözüme kavuşturacak, aydınlık güzergahları ortaya çıkarabilecek, halkın önünü görebilmesine vesile olabilecek aydınların işbaşına getirilmesi umudunu her zaman taşımışımdır. Ama, umutvar olmaktan başka çarem de yok.

     Benim ülkemde gariplikler bununla kalmıyor!

     Dün İslam Konferansı Örgütü’ne birileri tarafından aday gösterilen zata, bugün aynı kişiler tabansız diyorlar. Yetmiyor, hakaret içeren sözler ve de iftiralar atıyorlar. Yönetimin aynı dikta kadronun elinde kalabilmesi için ise, muhalif partilerin içinden çatlak sesler çıkmaya başlıyor. Çünkü gizli menfaat diyalogları deşifre olur diye korkuyorlar.

     Her şey planlı!

     Işid örgütünün elinde tuttuğu Türkler, başka bir hükümet zamanında gerçekleşseydi yer yerinden oynardı. Rehinelerin yakınları da gayet memnunlar. Sanki rehin alınanlar rehine değiller, tatildeler. Hiç kimsenin gıkı bile çıkmıyor. Neden?

     Çünkü her şey danışıklı dövüş misali. Cumhurbaşkanlığı seçimleri öncesinde, seçmenin duygularını yönlendirebilecek, tepki oylarının öncesi için yemler hazırlanıyor.

     Çünkü bizim ülkemizde her çelişki, basit bir zoka cinsindendir.