Eğitimci Yazar Saim Aybey'in Kaleminden...

Bizim neslin dinlediği gruplardan biri ola R.E.M Bir şarkısında ‘Losing My Religon’  diyordu, o zamanlar ateist olan gençler, ‘dinimi kaybediyorum’ diye çevirip belkide kendi inançsızlıklarını melodik olarak temellendiriyorlardı. Gençler arasında şimdilerde olan durumu yazımda anlatmaya çalıştım, gençleri bu noktada dinlemek, davranışlarının nedenlerini anlamlandırmak adına okunulması gereken bir yazı oldu.


Türkiye’de son yıllarda gençler arasında ateist, deist ve agnostik düşüncelerin yayılması, toplumun dini yapısında yaşanan kırılmalarla birlikte, geniş çaplı sosyolojik ve kültürel dönüşümlerle ilişkilidir. Bu eğilimin temelinde, özellikle dinin kurumsal temsilinde yaşanan güven kaybı yatmaktadır. Bazı dini liderlerin ya da dinî kimlik taşıyan kişilerin söylem ve eylemleri arasında görülen çelişkiler, gençlerin dini otoritelere duyduğu güveni sarsmakta; bu durum, genç bireylerde dinin samimiyetine dair ciddi soru işaretleri doğurmaktadır. Dinî söylemlerin siyasetle iç içe geçmesi, dini bir inanç sistemi olmaktan çıkarıp bir araç gibi kullanılmasına neden olmakta; bu da gençlerin dinden uzaklaşmalarını hızlandıran bir başka etken olarak öne çıkmaktadır. Özellikle yolsuzluk, ahlaki çöküş ve liyakatsizlik gibi toplumsal sorunlarla anılan dini kesimlerin varlığı, dinin vicdanlarda yıpranmasına yol açmaktadır.

Bu süreçte gençlerin bilgiye sınırsız ve denetimsiz biçimde ulaşabilmeleri önemli bir rol oynamaktadır. İnternetin ve sosyal medyanın sunduğu kaynak çeşitliliği sayesinde farklı dünya görüşlerine ulaşmak artık oldukça kolaydır. Gençler sadece kendi toplumlarındaki değil, aynı zamanda farklı ülkelerdeki felsefi, dini ya da seküler bakış açılarını da öğrenebilmekte; bu da onları kendi inanç sistemlerini sorgulamaya itmektedir. Özellikle üniversite çağında edinilen eleştirel düşünme becerileri, sorgulamayı teşvik eden eğitim ortamları ve bilimsel perspektif, geleneksel dini yaklaşımların tekrar gözden geçirilmesine zemin hazırlamaktadır.

Günümüzün hızla değişen dünyasında, gençler dini öğretilerin çağdaş sorunlara yeterli cevaplar veremediğini de gözlemlemektedir. Çevre krizi, insan hakları, toplumsal cinsiyet eşitliği gibi konularda geleneksel din yorumları yetersiz kaldığında ya da katı ve korkuya dayalı bir inanç biçimiyle karşılaşıldığında, bu gençlerde dini reddetme ya da alternatif düşünce biçimlerine yönelme eğilimini doğurmaktadır. Bazı gençler için dinin sevgi, merhamet ve adalet gibi yönleri yerine sadece yasaklar ve ceza üzerine kurulu bir yapı gibi sunulması, dini yaşamdan uzaklaşmaya neden olmaktadır.

Zoraki dindarlaşma da bu süreçte önemli bir rol oynamaktadır. Ailede ya da yurt gibi kapalı ortamlarda baskıyla yaşatılmaya çalışılan dini pratikler, birçok gencin tepkisel olarak dinden uzaklaşmasına neden olmaktadır. Birey olma arzusu taşıyan genç kuşaklar, kendi yaşam biçimlerini ve kimliklerini oluşturmak isterken, dayatılan dini anlayışlara karşı bir mesafe geliştirmektedir. Bu durum, aslında inançsızlıktan ziyade, özgürlük arzusunun bir yansımasıdır.

Toplumda gözlemlenen çifte standart ve ahlaki ikiyüzlülük de gençlerin inançla ilişkisini etkilemektedir. "Dindar ama ahlaksız" olarak tanımlanabilecek örneklerin çoğalması, gençlerin dine değilse bile dini temsil eden yapıya güvenini zayıflatmaktadır. Özellikle ahlaki yozlaşmanın dindarlık kisvesi altında görünür hale gelmesi, gençlerin dini sadece bir görüntü unsuru olarak algılamalarına neden olmaktadır.

Tüm bunlara ek olarak, küreselleşmenin ve bireyci değerlerin etkisiyle gençler daha seküler bir yaşam tarzına yönelmekte, Batı kültüründen etkilenen bireyselcilik ve özgürlük vurgusu, geleneksel dini yapılarla çelişebilmektedir. Netflix, YouTube gibi platformlarda sunulan yaşam biçimleri, gençlerin alternatif kimlikler keşfetmesine olanak tanımaktadır.

Ateizm, deizm ve agnostisizm artık tabu olmaktan çıkmış, görünür hale gelmiş düşünceler haline gelmiştir. "Ben Tanrı’ya inanıyorum ama dine değil" diyen deistler, ya da "Tanrı varsa bile bilemeyiz" diyen agnostikler, gençler arasında daha fazla karşılık bulmakta, bu düşünceler çevrelerinde daha kolay dillendirilebilmektedir. Sosyal medyada bu konularda yapılan paylaşımlar, bu görüşlerin normalleşmesine ve yayılmasına katkı sağlamaktadır.

Sonuç olarak, Türkiye’de gençler arasında ateist, deist ve agnostik düşüncelerin yaygınlaşması, dini terk etmenin ötesinde, dinin nasıl yaşanması gerektiğine dair köklü bir sorgulama sürecine işaret etmektedir. Bu durum, gençlerin salt inançsızlığa yönelmesinden çok, daha özgür, daha ahlaki ve daha içten bir inanç arayışının ifadesi olarak da okunabilir.