Saim Aybey'in Kaleminden...

Her zaman kurnazlığa başvurmak, dar kafalıların harcıdır; bir tarafını örtmek için onu kullananın, başka bir yanını açıkta bıraktığı çok görülmüştür.
François de La Rochefoucauld

Şark Kurnazı; amaçlarını yerine getirmek için ufak tefek kirli oyunlara başvuran uyanık, hin kişidir.
Ne ilginçtir ki ‘şark kurnazı’, Arapça ve Farsça kökenli iki kelimeden oluşmuştur.
Bana bu karakter Türk sinemasında hangi karakterdir diye sorsanız, Ali Şen’in genelde oğlu Şener Şen ve tabii ki Kemal Sunal’la oynadığı, Anadolu’nun bağrından kopup gelmiş bakkal, kasap, müteahhit, tefeci karakterleridir derim. ‘Uyanıg olacanız oğlum’ repliğiyle kendini bize anlatan bu karakterlerin 70'li yılların ortalarında daha sık sinemamızda boy göstermesi, aslında köyden kente göç eden ilk neslin hangi şartlarda nasıl ayakta kaldığını göstermesi nedeniyle de önemlidir.
Tabii ki sinema filmlerinde ve TV dizilerinde evrimleşen ‘şark kurnazı’ karakterleri, toplumun son 70-80 yılına da ışık tutuyor. Fakir Baykurt’un ‘Yılanların Öcü’ romanında gördüğümüz Muhtar karakteri, Züğürt Ağa filmindeki Kekec Salman karakteri ve Aziz Nesin’in Zübük karakteri gibi nicesi, toplumumuzun genlerinde var olan ‘şark kurnazı’nı anlamamıza yardımcı oluyor.

Karakterlerle örneklendirdiğimiz bu kişilerin özelliklerini de açıklamak gerekiyor:
Öncelikle bencil, benmerkezci, maddiyatçı, amaca giden her yolu mubah gören, kendi ahlakını (ya da ahlaksızlığını) her şeyin üstünde gören, tahsil görmeye, eğitime karşı çıkan ("Okuyup ne olacaksın!"), dini kendi çıkarları için kullanmaktan çekinmeyen, din gösterişini seven, her türlü manevi duyguyu (bayrak, ezan vs.) sömüren, karşısındaki kimsenin duygularını önemsemeyen, genelde suç ortağı olarak yakın akrabayı seçen kimselerdir.

Gelelim bunu neden anlattığımıza:
Bu karaktere sahip kimseler o kadar arttı ki artık toplumun yarısında bu kişiler veya bu yapıya meyilli olanlarla karşılaşıyoruz. Her meslekte, her devlet kademesinde, her kesimde bu insanlar karşımızda. Peki ne oldu da bu tip insanlar arttı?
İnsanlar utanma duygularını yitirdiler. Toplumsal kontrol mekanizmaları gücünü yitirdi. Sokakta görülen bir yanlışa sırtımızı döner olduk. Birincil ilişkiler azaldı, vahşi bireysellik virüs gibi her yeri sardı. İlkeler, yerlerini günübirlik pragmatik sanılara bıraktı.

O yüzden, güzel kardeşim, sanki görünmeyen bir düşmana karşı tetikteyiz; sanki biri her an hakkımızı yiyecek gibi hissediyoruz. Barut fıçısı gibiyiz trafikte, evde, işyerinde vs.

Çözüm:
Çok basit: Eğitim, eğitim ve daha fazla eğitim. Ancak sadece okulda değil, daha fazla ailede eğitim, toplumda eğitim... Çocuklarımıza iyi olmayı tembihlemekten değil, iyi olmayı göstermekten bahsediyorum; tutarlı davranmaktan söz ediyorum.

İyi olun, saygılı olun, şark kurnazı olmayın.